17 Ekim 2015 Cumartesi

SEÇİMLER,SOSYAL MEDYA VE MHP





Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde yine bir çok alanda çalışmalar ve faaliyetler devam ederken vatansever fikriyat da sosyal medyada fikirlerini paylaşıyor.

Bir çok partinin  dezenformasyon yaratmak ve olmayan olayları gündeme getirmek için bile kullandığı sosyal medya olgusunu elbetteki bizler yalan paylaşımlar için kullanamayız.

Doğru paylaşımlar için kullanırken nelere dikkat etmemiz gerektiği ile ilgili sizlere bir kaç tavsiyede bulunmak istedik.

Unutmayalım sosyal medya büyük bir hızla hayattaki önemini arttırıyor hazırlıklarımızı ve çalışmalarımızı ne kadar sık yaparsak sonuçta o kadar başarılı oluruz.

1-Milliyetçi Haber Kaynaklarının Etkin Kullanımı

Sayıları yandaş medya kadar bol olmasa dahi vatansever ve milliyetçi haber,fikir,paylaşım siteleri ve bilgilendirici gruplar bulunmakta hem bu grupların yayılması hem de daha çok kişinin bu kaynaklardan haberdar olması nedeniyle vereceğiniz haber linklerinin vatansever kaynaklardan olması hareketin sosyal medya,medya kurumları ya da bağımsız kuruluşlarının daha çok kişi tarafından tanınmasını sağlar tanıtımına yardımcı olur.

2- Farklı Görüşlerin Yer Aldığı Sosyal Mecralarda Fikirsel Anlatıma Girmek

İnternette her partinin,görüşün vs.nin kendi sosyal sayfaları,hesapları,grupları var bu gruplarda kendi fikirlerinizi onlara aktarırsanız bir çok kişiden ters tepki almanız mümkün.
Ancak kararsızlardan ya da kendi fikriyatındaki yanlış ve hatalı tutumlardan rahatsız olanları etkilemeniz de olası.

Bunun için oldukça seçici kelimelerle fikriyatınızı anlatmanız mühim.




3-Fikirdaş Sosyal Medyanın Tanıtımı ve Yeni Sosyal Mecralar Açmak

İnternette yer alan bir çok blog ve web sitesi bırakın farklı fikriyatları kendi fikirdaşları tarafından bilinmemekte bunun için bildiğimiz sitelerin sosyal hesaplarımızda paylaşımı..

Bunun yanı sıra anlatmak istediğiniz fikirleriniz için blog ve benzeri sosyal medya araçlarının açılması bunun sık sık reklamını yapmanız.

Dikkatli ve seçici bir Türkçe ile fikirlerinizin yayılmasını sağlamanız.


4-Camianın Tanıtımı ve İlişkileri

Sosyal medya tüm dünyanın aynı ortamda bulunduğu bir toplantı odası gibi doğru kullanıldığında bir çok kişiye bir çok şey anlatmak ve anlaşılmak mümkün.

Sizin tanıdığınız ve değer verdiğiniz siyasi,ilim adamı,sanatçı ve diğer önemli kişiliklerin özelliklerinin diğer bireylere de anlatılması harekete yabancı insanların harekete bu samimi ve bilgilendirici tavır ile ısındırılması mümkün.


Özellikle hareketin içerisinde bulunan çok değerli ve donanımlı ilim insanları ile ilgili yazılar,paylaşımlar yaparak ülkeyi en iyi yönetebilecek kadroların hareketin içinde olduğunun bilincinin topluma yayılmasına imkan sağlayabilirsiniz.


5-Sahadaki Faaliyetlerin Tanıtımının Yapılması

Sahada siyasi ve fikirdaşların yaptığı faaliyetlerin sadece resmi hesaplardan değil tüm hesaplardan aktif organize şekilde tanıtılması sıkça sorulan MİLLİYETÇİLER SOSYAL OLARAK NE YAPIYOR,NEYE ÇÖZÜM BULUYOR,NELERLE İŞTİGAL EDİYORLAR gibi içten pazarlıklı soruların daha sorulmadan cevaplandırılmasını sağlayacaktır..

6-Siyasi Görüşler Dışında Sanatsal ve Fikirsel Paylaşımlar

Yoğun siyasi dönemlerin dışında kitap,müzik,film ve diğer tüm sanat alanlarında ilgi alanlarının paylaşılarak fikriyattan uzak olan insanların hareketteki insanların sosyal yönünden de haberdar olmasını sağlamak.
''Özellikle yaratılan'' vatanseverler hakkındaki olumsuz önyargıyı kırmak.

Tüm yaş gruplarından ancak öncelikle de gençlerden etkileşim alınmasına ön ayak olmak.


...

Sayılacak bir çok maddeden ilk akla gelenleri sizler için derledik.Başka yazılarımızda da bu konuda çalışmalar yapabiliriz.

Umarız bir elden ve doğru şekilde mücadelemiz sürer.


Saygılarımızla

www.mhpyianlamak.blogspot.com







13 Ekim 2015 Salı

TERÖRÜN ZİHİNLERE YERLEŞTİRİLME OPERASYONU - PROJE:PKK





İnsanlık tarihi bilinir ilk yıllarından bu yana çeşitli birliktelikler ile varlığını sürdürmüştür.

Bu kimi zaman kabile yaşamı şeklinde kimi zaman devletleşme ya da benzeri yönetim biçimleri ile yönetilme şeklinde meydana gelmiştir.

Bunun yanı sıra dini inançlar ve kültürel farklılıklar da insanların bir arada ve ortak paydalarını kolladıkları zeminde yaşamalarını sağlamıştır.


Kimi gruplar kendi varlıklarını korumak için kimi gruplar güçlerinin sınırlarını arttırmak için kimi gruplar ise inandıkları dini ya da kültürel inançlarını yerine getirmek için mücadele vermişlerdir.

Bu mücadele sadece silahla gerçekleşmemiş kazanmak için çeşitli yöntemler kullanılmıştır.

Bu yöntemler hakkında yapılan araştırma ve çalışmalar derinleşip bu savaş ve kaos ortamını yaratan güçlerin isimleri zikredildikçe gerçekler komplo teorisi olarak adlandırılmış bu sayede ciddiye alınmamaları yönünde bir kanı oluşturulmaya çalışılmıştır.


Tarihi bile güçlü olanların yazmasını teşvik eden güruhlar elbette ki gizli gerçeklerin ortaya çıkmasını sulandırmaktan kaçınmayacaklardır.


Biz bu yazımızda size yakın tarihte ülkemizdeki Pkk Terör Örgütü'nün zihinlere yerleştirilme ve legalize bir yapı olarak algılanmasındaki çalışmaları anlatacağız.

Elbette Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan,hatta kuruluştan önceki zaman dilimlerinden de bir çok ulus veya toplulukların ortadoğu ile ilgili çeşitli politika düşünceleri ve şekillendirme çabaları olmuştur.
Ancak bizler hem bu yazıda sizi sıkmamak hem de en yakın olayları aktarmak adına o kadar eski tarihlere gitmeyeceğiz.





Yakın tarihte özellikle 2003 sonrası PKK ve ideolojisinin toplumsal yapıdaki yayılma politikasının geldiği noktalardan biraz bahsetmeye çalışacağız.


Ayrılıkçı terör örgütü ve ondan faydalanan uluslararası güçler,bir çok ülke,kurum ve istihbarat servisi terör örgütünün fikri yayılması hakkında özellikle son yıllarda ne gibi çalışmalarda bulunmuşlardı?

Önce kısa ve fazla ayrıntıya girmeden kanlı örgütün tarihçesinden bahsedelim;



1970 li yılları başından itibaren bir çok siyasi oluşum içerisinde yer alan Abdullah Öcalan 1973 ve 1974 yılları arasında bir çok fikirdaşı ile çeşitli girişimler ve toplantılarda bulunarak ''Bölücü Kürtçü'' siyasi hareketin temellerini oluşturmaya başlamıştır.

Elbette daha önceki yıllarda kürtçü ideleoji hakkında fikirler ve çalışmalar vardı ancak Pkk fikriyatının oluşmaya başlaması daha çok 1970 sonrasına tekabül etmektedir.

Sene 1974'e geldiğinde Abdullah Öcalan ve daha sonra Pkk'nın da kurucu isimleri arasında yer alacak bir grup arkadaşı Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Öğrenci Derneği'ni kurmuşlar,Pkk'nın ön temellerini bu dernek vesilesi ile atmışlardır.

Abdullah Öcalan bu dernek sayesinde yasal bir propaganda merkezi oluşturmuştur.

Her ne kadar dernek 1975 yılında kapatılsa da bu dernek çevresinde belirli bir kitle oluşturulmuş,kitlenin bir çok üyesinin 1978 yılına kadar doğu ve güney doğu başta olmak üzere bir çok ilde propaganda yapmalarına imkan sağlanmıştır.

Sene 1978'in 27 Kasım'ını gösterdiğinde ise Öcalan ve bir grup arkadaşı yaptıkları toplantının ardından terör oluşumlarının isimlendirilmesinin temelini atmış 1979 Nisan ayında ise örgütlerinin adının PKK olarak belirlemişlerdir.

PKK'nın açılımı kürtçe Partiya Karkeren Kurdistane olmakta Türkçe olarak Kürdistan İşçi Partisi anlamına gelmektedir.

Marksist-Leninst ve kürtçü ayrılıkçı bir hareket olarak kendilerini tanımlamaktaydılar.

Gelecek senelerde Pkk kendisini ne kadar kürt halkının temsilcisi olarak göstermeye çalışsa da daha kurulumunun hemen ardından kendileri ile çok yakın düşüncede olan bir çok örgüte saldırılar ve infazlar düzenleyerek bölgede kendini hakim kılmaya çalışmıştır.

Özgürlük Yolu,Kawa,DDKD, Rizgari, Beş Parçacılar, KUK ve Tekoşin başta olmak üzere kendi terör alanlarında önlerine engel olabilecek tüm örgütleri zayıflatma ya da ortadan kaldırma düşüncesindeydiler.

Ülkemize bir çok zarar veren bölücü örgüt,fikirdaşı dahi olsa en başta kendine muhalif kim varsa öldürmenin ve ortadan kaldırmanın peşindeydi.

Muhalif tüm örgütlere silahlı saldırılar ve suikastler düzenlediler.

Kendi rant şebekelerine engel olabilecek tüm pürüzleri ortadan kaldırmak için saldırıyorlardı.


Olaylar devam ederken gerçekleşen 12 Eylül 1980 karanlık darbesinin neticesinde hapishanelerde yaşanan olaylar Pkk'nın kendisine yeni örgüt üyeleri kazanmasında önemli bir rol oynamıştır.



1980'li yıllarda eğitim ve eylemlerine devam eden PKK özellikle 1985 sonrasında Almanya,Hollanda ve Fransa başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde temsilcilikler kurmaya başlamış Orta Doğu coğrafyasında ise Suriye,Irak ve İran başta olmak üzere bir çok ülkede çeşitli faaliyetler ile kendilerini göstermiş özellikle bu üç ülkede ülke yönetimlerinin de tavizleriyle terör birimleri kurmuşlardır.


Pkk çıkış ilkeleri temel alındığında Marksist-Leninist bir örgüt olarak tanımlanmaktadır.Bu sebeple büyük iki kutubun olduğu soğuk savaş döneminde ''sözde'' ideolojik olarak ve bölgesel çıkarlar sebebi ile daha yakın pozisyonda olduğu SSCB ile yoğun ilişkilerde bulunmuştur.SSCB özellikle Suriye'deki kamplar üzerinden Pkk'nın eğitilmesi ve silahlandırılması yönünde çalışmalarda bulunmuştur.

PKK bu süreçte eylemlerine devam ederken örgütün şiddeti de ivme kazanarak devam etmekteydi.

90 lı yıllara gelinirken SSCB'nin dağılma sinyalleri göstermeye başlaması ardından,Irak Kuveyt savaşında Irak'ın işgal hareketi sonrası ABD ve Birleşmiş Milletler'in Irak'a karşı operasyona girişip bölgedeki siyasi ve askeri hakimiyeti ele geçirme çabasının hız kazanması ile birlikte PKK'nın hami terazisinde ağırlığı artan taraf ABD oldu.

Bunun yanı sıra gerek Ermeni Lobilerinin Pkk'yı uluslararası alanda meşrulaştırma faaliyetleri,gerekse Avrupa'daki Pkk'lıların çalışmaları ile Pkk politize edilmiş bir alana çekilerek meşrulaştırılma faaliyetleri hızlandırıldı.

Daha önce eğitim verme alanında Pkk üyelerine destek olduğu ile ilgili bilgiler dolaşan İsrail ise Kuzey Irak'ta yaşayanları Saddam Hüseyin'e karşı koruması bahanesiyle bölgede oluşturulan ABD Çekiç Güç biriminin en önemli destekçisi olmuştur.

Bu projeyle Pkk,ABD ve İsrail gözetimi altındaki bu dönemde güç kazanmış bölgede hem yayılım politikasını uygulamış hem de yeni silahlar edinmiştir.

Bölgede petrol başta olmak üzere yeni bir çok gelir,güç ve egemenlik kazanmak için enaniyet içindeki tavırlarını sürdürmüşlerdir.

1990 lı yıllar PKK için bir önem daha taşımaktadır.Pkk'nın 2 kutuplu soğuk savaş düzenindeki Marksist Leninist tavrını yumuşatması,politikaya ağırlık verip önce yerel ardından uluslararası bir zeminde tanınabilirlik aşamasında ilk büyük adımların atmasına yol açmıştır.

Bu süreçten sonra Pkk sürekli fikirsel olarak değişiklikler gösterecek rant şebekelerini ayakta tutmak,uyuşturucu geçişini sağlamak,bölgede güç elde edip şebekesini güçlendirmek,sözde komutanlarının rahatlarının bozulmamasını sağlamak adına devamlı bir fikirsel kıvraklık kazanacaktır.

İleriki yıllarda bu yumuşama ve siyasi görüş değişiklikleri devam edecektir.

Özünde çıkar ve güç elde etme amacının sağlıklı zihinlerde açık olarak gözüktüğü kanlı oluşum her siyasi ortama ayak uydurmaktan kaçınmayacak kadar ilkesizliği şiar edinmiştir.

1993 genel seçimlerine SHP çatısı altında giren ve Öcalan'ın siyasetteki temsilcisi kabul edilen Halkın Emek Partisi 20 milletvekili çıkararak Türk Siyaseti'nde Pkk adına çok önemli bir atılımda bulunmuştur.


Daha sonra SHP'den ayrılarak HEP'i kuran grup parti kapatma davaları nedeniyle
önce DEP'i sonra ise HADEP'i kurarak siyasi yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Sene 1994'ü gösterdiğinde PKK eylemlerini ülkenin her alanına taşımış polis,asker,sivil halkı katletmeye devam etmiş,ormanlara saldırılar düzenlemiş,turistik bölgelerde saldırılar yapmıştır.

TSK ve Emniyet güçleri bölgedeki vatansever fikriyatın da istihbarat desteğiyle PKK'ya karşı bir çok operasyonda bulunmuş gerek sınır içi gerekse sınır ötesi operasyonlar ile kararlı mücadelesini sürdürmüştür.

Ancak 2000 sonrasında daha çok değineceğimiz bir konunun en önemli inşa hareketi bu dönemde atılmıştır.

PKK yazımızda bahsettiğimiz bir çok ülkeden stratejik eğitim,maddi destek ve silahlı eğitimler dışında çok önemli bir destek daha almıştır bu;

Global dünya kamuoyuna nasıl meşru bir siyasi hareket olduğunun ispatlanması yönünde doktrinler ve hareketin legalize edilmesi plan ve programlarıdır.

Bu sebeple üniversite ve öğrenci hareketlerine büyük önem verilmiş,sanatçı ve gazeteciler arasında propaganda çalışmaları yapılmaya başlanmış propaganda yayınlarına ağırlık verilmiştir.

Özellikle eşitlik,adalet,özgürlük gibi sözcükleri kullanarak bu sözcüklerin düşmanı terör şebekelerinin propagandasını yapıp bir çok genç insanı etkilemeye çalışmıştır.






Bu fikri operasyonların başarılı olmaması yönünde vatanseverlerce müdaheleler yapılmış ,gerçekler halka aktarmaya çalışılmış ve derdi bölgede güç elde etmek isteyen suç şebekesi Pkk'nın nasıl bir yapı olduğu tarif edilmiş ancak aksi yöndeki şer çalışmalarıda büyük bir ciddiyetle devam ettirilmiştir.

Sonrasındaki yıllarda Pkk kanlı eylemlerine devam etse de gelişen operasyonlar neticesinde örgüt güç kaybı yaşamaya başlamış örgüt lideri Abdullah Öcalan için yakalanma operasyonları ağırlık kazanmaya başlamıştır.

Pkk'nın ülke genelinde yaptığı zulümler halkın öfkesini en üst düzeye getirmiş hakkaniyetli Milliyetçi duygular had safhaya ulaşmıştır.

Kamuoyu araştırmaları ve halkın önemli bir bölümünün bir sonraki seçimdeki tercihi Milliyetçi Hareket Partisi olarak gözükmeye başlamış,seçmen ibreyi Mhp'ye doğru çevirmiş ve Öcalan-Pkk sorununun artık MHP'yi iktidar yaparak ortadan kaldırılacağına dair kuvvetli bir fikriyat oluşturmuştur.

O dönem Ülkücü,milliyetçi ve vatansever kadrolar bu konuda inançlı ve başarılı anlatımlarda bulunmaktaydılar.

Mamafih bu çalışmalar ve getireceği sonuç;
ABD,İsrail ve bazı Avrupa ülkelerinin gelecek zamanlardaki bölgedeki kurulum politikası için çok büyük bir gedik yaratacak bir gerçekliktir.

Bölgedeki ülkelerin zayıflatıldığı ve tampon bölgelerin yaratılabileceği bir alan yerine milliyetçi bir hükümetin bölgede üstelik bölücü terör örgütünün liderinin infaz edileceği ve örgütünün bitirilebilecek bir noktaya gelineceği bir zaman dilimini yaratacak olması ve bunu dış güçlerin kabul etmesi,göz yumması tamamen bir aptallık olurdu.



Bunun dışında da bir çok odak bir çok muhtemel plan ve fikirleri için Öcalan'ın infazının çok yanlış bir hamle olacağını düşünmekteydiler.

Bu sebeple tarihi bir hamle yapılarak ABD tarafından Abdullah Öcalan 56.Hükümet'e yani Demokratik Sol Parti hükümetine teslim edildi!

Bu olayın ardından bir sonraki seçimde DSP birinci parti seçildi!

Dsp'nin önderliğinde kurulan hükümette Mhp ve Anap koalisyon ortağı olma görevini üstlendiler.


57.Hükümet'in kurulmasının hemen ardından 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri gerçekleşti.


Daha yeni faaliyetlere başlamış olan 57.Hükümet deprem acısı karşısında büyük bir hızla çalışmaya başlamış,imkanlar oluşuturulmuş,fonlarla,yardım kuruluşlarıyla depremle mücadele ve yeniden kurulum çalışmaları başlamıştır.

Depremin acıları sürerken Türkiye Cumhuriyeti'nde hakkında en fazla manipülasyon yapılan bir konu gündeme geldi Abdullah Öcalan ve asılamaması!

Özetle bahsetmek gerekirse öncelikle yukarıda belirttiğimiz gibi Öcalan Mhp'nin de yer aldığı koalisyon hükümetine değil DSP hükümetine teslim edilmiştir.

Gelecek seçimde kurulan Dsp-Mhp-Anap koalisyonu döneminde idam edilmesi beklenirken Mhp'nin bütün çabalarına rağmen idam edilmemesi yönünde ret oyu kullanan diğer partiler sebebiyle Öcalan idam edilememiştir.


Devlet Bahçeli ve kurmaylarının devletin her kademesinde bu konu ile ilgili çalışmaları sonuç vermemiş idam edilmeli yönünde oy vermelerine rağmen elbette bütün partilerin birleşimi karşısında oy sayısı yeterli olmamıştır.

Bu çok uzun ve derinlikli bir konu ve metnimizin odak noktası olmadığından derinlemesine incelemeyeceğiz.

Ancak gerek internet gerekse arşivlerde MHP'nin fikrinin son damlasına kadar mücadele ettiği lakin koltuk sayısının bu iş için yeterli olmadığı aşikar bir halde gözükmektedir.


2001 yılı krizlerle geçti.

Terör olaylarının yarattığı ekonomik maliyet,körfez savaşı dönemi ekonomik sıkıntılar,depremin yarattığı çok büyük ekonomik zarar bu krizin alt yapısını oluşturdu.

Zaten mevcut iktidar Uluslar arası kamuoyu için çok tercih edilebilir bir hükümet değildi.

Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi global tefeci kurum ve kuruluşlarla barışçıl bir ilişki kurmuyor her fırsatta yapılan yanlışlara yüksek perdeden karşı çıkıyordu.

Tüm bu zorluklara rağmen deprem bölgelerinde yeni kentler inşa edilmeye çalışılıyor hükümet elinden geldiğince krizin zararlarını engellemeye çalışıyordu.

Konumuz Pkk bu sebeple bu konuyu daha fazla uzatmadan devam edecğiz.

Ancak açık olan bir şey vardı ki bu hükümet uluslar arası bir çok lobi faaliyetinin istediği bir hükümet değildi ve ''gelişen olaylar'' neticesinde

3 Kasım 2002 Günü yapılan seçimlerle AKP iktidara geldi.

Partinin genel başkanı siyasi yasaklı olduğu için başbakanlık koltuğuna Abdullah Gül oturdu.

Ancak partinin genel başkanı geleceğin başbakanı ve daha sonrasında ise Cumhurbaşkanı olacak olan RECEP TAYYİP ERDOĞAN'ın seçimlerden bir gün sonra yolladığı mektup bu yazımızın temelini oluşturacak niteliktedir.




MEKTUBUN GÖNDERİLDİĞİ KİŞİ

Dr. Paul Wolfowitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon

ADRES

Washington DC, 20301
Ford
TARİH:4 Kasım 2002







Değerli dr. wolfowitz, 
Ü
lkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için, bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak isterim.
Seçim sonuçlarının bizim genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmî konumunuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. bilmenizi isterim ki, onların türkiye nin müreffeh, seküler ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.
B
u amaçla, org. özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. özel cep numaram şudur:


B
u yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler. 
Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
En iyi dileklerimle.


RECEP TAYYİP ERDOĞAN

GENEL BAŞKAN





İşte bu mektubun ardından yasaklı başkan Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm kapılarını,imkanlarını ve bağımsızlığını uluslararası zemine tamamen açmıştır.


Ülke bu mektup ve bu mektuptan sonraki görüşmeler ve ilişkilerle bir çok bataklık deryasına sürüklendi ancak biz konudan sapmayacağız ve PKK'nın gelişimi hakkında açıklamalarımıza devam edeceğiz.


1 Eylül 1999 günü hem mecbur kaldıkları hem de Abdullah Öcalan'ın da teslimiyetçi ve yenilmiş tavrı nedeniyle tek taraflı ateşkes ilan etmek zorunda kalan bölücü örgüt yeni dönemde çeşitli uzantılarla ve isimlerle tekrar gündeme gelmeye başladı.

Türkiye'nin yeni vizyonunda kendi rant şebekelerine de önemli bir rol düşeceğini anlamışlardı daha doğrusu anlamaları sağlanmıştı.

Abdullah Gül başbakanlık yaptığı dönemde ABD Dış işleri bakanı Colin Powell ile özel bir görüşme ve anlaşma yapmıştı.

Uzun süre kamuoyundan gizlenen anlaşmanın maddeleri



1. Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek: Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, dört ay içinde aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek.

2. Sınır harekâtlarına son: Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına da son verilecek.


3. PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin: PKK/KADEK’E karşı Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî harekâtlar için, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak.


4. Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, “Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı” çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

5. ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım: Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askerî birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta yetkisi, ABD komutanlığında olacak.


6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek, özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak, bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli taktik savunma kavramına [Belgede konsept deniyor] göre ayarlanacak, Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının görev alanları ve yetkileri genişletilecektir.



7. Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak: Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözümona ‘Kürdistan’ adı verilen kukla devlet, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin kukla devletin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak.



8. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak.




9. PKK/KADEK yasallaştırılacak: Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukukî ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak.




10. Belediyelere özerklik: Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.




11. Dört yılda aşamalı olarak federasyona geçiş: Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terkederek, federasyona geçecek.




12. Kıbrıs’ta Denktaş devredışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak: KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Arafat modeli” denen uygulamayla devre dışı bırakılarak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek.



13. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tutum: Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan “it dalaşı” sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek.



14. Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması: Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.

PKK ve uzantıları Ortadoğu'da görevini yerine getirmek zorundaydı ve bu sebeple Büyük Ağabey Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanına emirler yağdırmaktan kaçınmıyordu.


Aradan geçen bir süre sonra yasağının kaldırılmasının ardından gerçekleştirilen ara seçimle milletvekili seçilen Erdoğan,Abdullah Gül'ün geçici olarak yürüttüğü görevinden istifasını sunmasının ardından başbakanlık görevine geldi.



Her zaman Erdoğan'ın yakın çevresinde olan Abdullah Gül'ün yeni görevi ise elbette tüm kritik işlerin yürütüleceği Dış işleri Bakanlığı'ydı.


Mecburi ateşkese geçen,lideri yakalanmış aralarındaki fikir ayrılıklarından bölünmeler başlamış PKK bu plan için elbette yetersiz kalırdı ve 1 Haziran 2004'te PKK yeniden eylemlere başlayacağını duyurdu.

Tarihsel anlatımı bir kenara bırakırsak olayın en açık tabir ile anlatımı şudur,


Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünya global ekonomi patronlarınının ve önde gelen ülkelerin ekonomik ve güvenlik çıkarlarına uygun olarak dizayn edilmek zorundadır.


Bu dizaynın tek nedeni sık sık dile getirilen petrol değildir.Elbette petrolün de önemi vardır lakin yapmaya çalıştıkları şey ''Yeni Sömürgecilik Anlayışı''dır.




Büyük Ortadoğu Projesi başta olmak üzere bir çok proje;

ekonomik ve eğitim alanında geri kalmış bir çok halkın,
sanayi ve ilim alanında gelişmiş bir çok halkın hizmetinde çalışmaya ve gerekirse ölmeye yönelik projeleridir!

Kaynakların doğru kullanımı ve ''modern'' insanın güvenli bir şekilde yaşamını sürdürmesi için dünya üzerindeki bir çok ülkede sözde devrimler yapılarak hizaya getirme çalışmaları gerçekleştirilmek zorundadır.

Türkiye'de bu konuda Akp ile anlaşma sağlanılmış Akp kendi iktidar ve maddi çıkarları için Türkiye'nin yeniden dizayn edilmesine imkan sağlamıştır.


Bu sürecin özellikle Pkk'yı legalize etme kısmı ve 1990 larda başlayan çalışmalarda asıl hız Akp döneminde alınmıştır.

Üniversitelerde Pkk örgütlenmeleri kurulmuş kendilerini eşitlikçi,özgürlükçü,çağdaş olarak nitelendiren bir çok genç bu fikirlerle uzaktan yakından alakası olmayan PKK'nın global propaganda çalışmaları ile fikirsel ve duygusal olarak kandırılmış PKK'yı bir özgürlükçü fikir sanarak onun yörüngesine çekilmişlerdir.


Bu ülkede yaşayan her birey Pkk'nın vahşetini izlediğinden dolayı gençler birdenbire bu güruha çekilemeyeceği için sivil toplum kuruluşları üzerinden çalışmalar yapılmış ülkemizdeki bir çok stk global sermayedarların temsilcilikleri gibi çalışmışlardır.


Bir çok sermayedar bu işin içinde olsa da en büyük sivil toplum yönlendiricisi ise haysiyetsizliğin dünyadaki en büyük timsali olan George Soros ve ona bağlı vakıf ve derneklerdir.


Kıyafet özgürlüğü,kadına şiddete hayır,toplumsal eşitlik,hayvan hakları,askeri darbeler hayır gibi tüm insanlığın destekleyeceği konuları Türkiye'de bir tek kendileri savunuyormuş gibi gözüküp bu konuları aslında umursamayıp hedefe giden yolda bir maşa gibi kullanan Soros vakfı ve o eksende bir çok vakıf gençliğin PKK'yı makul bir seviyede algılamasına neden olmuşlardır.



Kimi zaman kendini bu büyülü yeni dünya masalına kaptıran akademisyenler,kimi zaman aldıkları ekonomik yardımlarla bu işe gönül veren profesörler ile Pkk masumlaştırılmaya başlandı.

Dağda,kırsalda,şehirde acımasız bir şekilde cinayetler işleyen,uyuşturucu sevkiyatı yapan,muhaliflerini katleden,dağda tecavüzü meşru sayan PKK ,liderlerinin açık bir şekilde DEP'e oy vermeyenin tavuklarını bile öldürün dediği ve emre koşulsuz şartsız uyan katliamlar gerçekleştiren PKK birden çeşitli basın ve stklarca boynu bükük isyankar bir halk hareketi olarak resmedilmeye başlanmıştır.


Ülkemiz çözüm süreci ve çeşitli davalarla devamlı örselendi

Çeşitli davalar yaratlarak bir çok asker,vatansever kişi ya da kurum itibarsızlaştırıldı.

Kurucumuz ve önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bir çok kirli propaganda ile karşı karşıya bırakıldı.


Global vakıflar AKP üzerinden PKK'yı meşrulaştırmak için Habur Rezaleti başta olmak üzere nice rezillikler yaşattı.

Tüm bunların sebebi eskinin sömürgesici güçlerin yeni sömürgecilik anlayışı ile dünyaya hükmetme çabalarıdır.

Bu çalışmaların bölgesel aktör ve sömürgeci başı ise Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.

Daha önce bölgeleri işgal edip insanları köleleştiren ülkeler şimdi para ve kara propaganda yoluyla önce arkadaş sonra sahip rolüne bürünerek insanları köleleştirmekte ve halkları sömürge haline getirmektedirler.




Bakın dünyada çalışma yaptığı her bölgede muhakkak zorlama değişimlerin ve ulusal birlik sorunlarının çıktığı Prof.Vamık Volkan 2010 yılında Abdullah Gül'e çözüm süreci hakkında hazırladığı raporda ne gibi önerilerde bulunuyor:
*Türklük kavramı yerine Türkiyeli kavramı kullanılmalıdır.
*Dünyanın en iyi, en kaliteli Kürtçe eğitim veren üniversitesi Siirt ve Mardin’e kurulmalıdır.
*Öğretmenler günü yılın öğretmeni ödülü Mili Eğitim Bakanımız tarafından Siirt Tillo’da İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bulunduğu yerde verilmelidir.
*Özerlik sistemi de artık tartışılır hâle getirilmelidir.
*Ekopolitik Misak-ı Milli sınırları ile ilgili çalışma yaptığına göre bu tür toplantıları Erbil’de, Musul’da, Süleymaniye’de gerçekleştirmek için çaba harcamalıdır.
Devlet temel hak ve özgürlükler kapsamında imzaladığı uluslararası anlaşmalara uymalıdır.
*Ana dilde eğitim yapılması için demokratik sınırlar içinde düzenlemeler yapılmalıdır.
*Yerel yönetimlere sosyal problemlere çözüm bulacak yetki verilmelidir.
*Cem evlerinin yasal statüye kavuşması için Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Yasası ve bunun paralelindeki yasalar yeniden gözden geçirilmelidir.
*Silahsızlanma konusunda devlet son derece önemli adımlar atarak PKK’yı dağdan indirme çalışmalarında realiteye uygun çözümler geliştirmelidir.
*Hükümet, Kürt halkının siyasi partilerini, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerini muhatap alarak açılım konusunda cesaretli davranmalıdır.
*Anayasanın özellikle ilk üç maddesinin değişmelidir.
*Barış sürecinin, çatışmasızlık sürecinin devam edebilmesi için hâlâ devam eden sınır ötesi operasyon ve bombalamalar durdurulmalıdır.
*Özellikle anayasamızda, kanunlarımızda ve diğer mevzuatta Türklüğü ön plana çıkaran, üst kimlik olarak vurgulayan hükümlerin ivedi olarak düzeltilmesi, çıkartılması ve daha kapsayıcı hâle getirilmesi gerekir.
*Dağlara, taşlara yazılan “Ne mutlu Türk’üm!” yazısı ayrışmalara yol açtığı için silinmelidir.
*Andımız kaldırılmalıdır.
*Sonradan değiştirilen coğrafya isimleri geri iade edilmelidir.


71 Listelik uzun bir çalışmanın sizlerle küçük bir bölümünü paylaştık.









Bu çalışmalar devam ederken PKK projesinin ilerlemesinde en önemli adımlardan biri atıldı.

Çalışmaları uzun süredir yapılan,PKK isminin zihinlere yerleşmiş gerçek anlamını yani terörü,zulümü,katliamları,düşmanlığı 2.plana atılmasını sağlayacak olan yeni parti projesi:HALKLARIN DEMOKRASİ PARTİSİ

HDP, bu hareketin sivri ismi ve eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın dediği gibi Abdullah Öcalan'ın son 20 yılını adadığı bir projedir.Elbette Öcalan bu projesini aldığı talimatlar ve brifler doğrultusunda hazırlamış daha sonra proje çeşitli yönlerden geliştirilmiştir.

PKK isminin kirlenmişliğinin önüne geçecek,dünyada kendini bir barış şebekesi olarak gösterebilecek bir oluşum.

Sanatçıların,akademisyenlerin gururla çatısı altında buluştuğu modernist bir hareket.


Oysa gerçek PKK'nın yayılma politikasına bir kaç tuğla daha ekleyen bir grup insan ve onların peşinden giden çoğu HDP bataklığının farkında bile olmayan kitleler....



----

Sizleri daha fazla yormadan yazımızın son bölümüne gelelim.


2015 şartlarına gelindiğinde terör olayları üst boyutlara tırmanmış,komşularla ilişkilerimiz neredeyse düşmanlık seviyesine ulaşmış,işsizlik ve ekonomik yetersizlikler güçlü bir şekilde hissedilmiş,insanlar Türk-Kürt,Alevi-Sünni ve bir çok ikilemeyle düşmanlaştırılmıştır.

Sınır kontrolü zayıflamış,insanların birbirine tahammülü kalmamış,suç şebekeleri gönül rahatlığı ile boy gösterir hale gelmiştir.

Ülkemizin bir çok yerinde bombalarla katliamlarla yapılmakta insanlar öldürülmektedir.


Türkiye Cumhuriyeti kara bir dönemden geçmektedir.

Oluşumumuzun adı MHP'Yİ ANLAMAK olduğundan dolayı yazımızı bitirirken siz değerli okuyucularımıza bir kaç tavsiyede bulunmak isteriz.

MHP parti doktrini ve siyasi stratejisi gereği PKK ile uzaktan yakından ilgilsi olabilecek hiç bir bireyi kadrolarında bulundurmamış ve bulunduramayacak partilerin en önde gelenidir.

Çağdaşlaşma ve modernleşme yolunda,kadının toplumda özgürlüğü yolunda her daim çalışmaları olsa dahi bu ve benzeri hassasiyetleri kullanmak isteyerek MHP'ye yerleşmeye,sızmaya çalışacak hiç bir zihniyet başarılı olamayacaktır çünkü MHP bu konuda çelikleşmiş bir irade sahibidir.


MHP gelenekleri ve anlayışı gereği tüm terör örgütlerine eşit ve düşman bir mesafededir.Ayrılıkçı terör,radikal dini terör vb tüm gruplara karşı tahammülü yoktur.Terörün her türlü faaliyetine karşıdır.


MHP yapısı itibarı ile Türkiye'de yaşayan her vatandaşın partisidir.İnsanları Türk,Kürt,Çerkes,Laz diye ayırmaz.Türk Milliyetçiliğini savunurken farklı bölgesel ayrılıkları zenginliği ve gücü olarak görür.

Hareketin kurucusu Alparslan Türkeş

''Kürt ne kadar Kürtse Türk de o kadar Kürttür, Türk ne kadar Türkse, Kürt de o kadar Türktür'' sözünü şimdinin sahtekar siyasetçileri gibi ortama ayak uydurmak için değil Milliyetçi anlayışın kürtlerin de içinde bulunduğu kapsayıcı bir hareket ve tavır olduğunu belli etmek için söylemiştir.


Milliyetçi Hareket kadrolarında çok sayıda akademisyen barındırır, AKP belasının gittiği ülkenin normalleşme sürecinde hem maddi hem manevi günlere çabuk ulaşması için çalışmalar yapacak ilim adamları ile gelecek günlere hazır bir durumdadır.

Bunun dışında halen eğitim görmekte olan öğrenciler ya da tarlada,fabrikada,tersanede çalışan milliyetçi gençler de ülkenin aydınlık günler görmesi için artan imkanlarla daha moral ve motivasyonlu çalışacaklardır.

Elbette Mhp zihniyeti kendimden olan kazansın zihniyeti değildir MHP'li Şehit Bakan Gün Sazak zamanında kadrolardaki tüm farklı siyasi görüşteki insanlar ''babamız öldü'' diyerek ülkede kaçakçılığı bitirme noktasına gelen yiğidin mermilerle dağlanan bedeninin ardından yasa boğulmuşlardır.

Mhp her zihniyetin her insanın beraber ve kardeşçe yaşayacağı bir geleceği bizlere sunmaktadır.

Yazımızı okuyan her bireyden bunu değerlendirmesini rica ederiz.

Saygılarımızla

www.mhpyianlamak.blogspot.com