Ülkemizin içinde bulunduğu terörle
mücadele ortamı,milliyetçilerin arasında gelişen
gerginlikler,sınır ülkelerimizde yaşanan büyük ölçekli
çatışmalar,Avrupa Birliği ve ABD'nin bu çatışmalarda hem kendi
çıkarlarını gözetme,pay alma hem de dünya medyasına nasıl
karıncanın belini incitmiyoruz pozları ve bu işi nasıl
ülkemizden uzakta üzerimize pislik sıçratmadan ''tenha'' bir
yerlerde görebiliriz çabaları devam ediyordu.
Tecavüzler,tecavüzün kendisi başlı
başına bir iğrençlikken bir de ''vahşi tecavüzler'' kurbanların
kesilen uzuvları,hiç bir pişmanlık emaresi göstermeyen karanlık,kirli,arsız yüzler yerli yerindeydi.
Birbirine güvensiz insanlar,birbirinin
her hareketinden mana çıkarıp birbirini öldürmeye hevesli
kaygılı,saldırgan,amaçsız insanlar da bir yere gitmemişlerdi.
Ülkesinden savaş nedeniyle gitmek
zorunda kalmış,ülkemize sığınmış ancak ülkemizin onlara
kontrollü,sınırları ve kuralları belli yaşam alanları
oluşturmaması sebebiyle ülkenin dört bir yanına dağılmış
içlerinde gerçekten savaştan kaçan ihtiyaç sahibi masumlar olduğu gibi
teröristi,yan kesicisi,gaspçısı ve her türlü gayrı meşru işle
uğraşanın olduğu milyonları aşkın bir kalabalık...
Onlar da yerli yerindeydi...
Yazıyı yazmaya devam etmeye çalıştık
İslamın öz mesajı olduğu sıkça
dillendirilen birbirinizi seviniz,ahlaklı olunuz ve Allah'a
şükrediniz mesajını ve bu mesajın getirilerini yaymak yerine
sürekli cinsellik ve para konulu fetvalar verilmesi,ya da
peygamberin sakalının yıkanıp suyunun paketlenmesi işlemleri de
devam ediyordu.
İnsanların birbirlerini
dinlerine,giyimlerine yaşam tarzlarına göre düşman edinmeleri
ise had safhaya çıkmıştı.
Bir çok vatandaş bilmediği yerlerde
taksiye bile binmek istemiyordu erkekler yolu bilmiyoruz
dolandırılmayalım diye kadınlar taciz,tecavüz korkusundan.
Elbette tüm taksici ve ekmeğini
ulaşımdan kazanan gerçek onurlu emekçilerden ve tüm
vatandaşlardan bahsetmiyoruz genellemek hatalı olur ama dedik ya
''bir çok vatandaş'' kaygı içerisindeydi...
Aynı şekilde bir çok vatandaş
''dünyanın en modern'' ulaşım aracı Metrobüse'de binmek
istemiyordu.
Binmesi ayrı dert,kavgası ayrı
dert,tacizcisi ayrı dert.
Bunlardan yakınan vatandaşlara hemen
bir vatandaşımız sesini yükseltiyordu;
Bunlar dünyanın her yerinde olan
şeyler!
Doğru taciz,kavga vs dünyanın bir çok yerinde var ama o toplumlar bizim kadar AHLAK kavramını ALLAH
KORKUSU kavramını DİĞER DİNLERİ YAŞAYANLARIN VE DİĞER
COĞRAFYALARDA YAŞAYANLARIN NE KADAR AHLAKSIZ VE BİTMİŞ OLDUĞU
PROPAGANDASINI yapmıyorlar en azından diye düşünüyordu başka
bir vatandaş... Zaten metrobüs hızlı bir ulaşım aracıydı en
azından böyle fikirsel tartışmalar yaşanmıyordu!
Sadece metrobüste de değil neredeyse
hiç bir yerde derin fikirsel tartışmalar yaşanmıyordu.
Herkes bir şeyci olmakla suçlanmaktan
korkuyordu.Başına bir şey gelse hangi mahkemelerde
yargılanılacaktı zaten!
BAY BAŞKAN'ın mahkemelerinde
yargılanmak mı?Herkeste bir Allah düşürmesin temennisi.
Bunun için oturup tv başına senin
yerine tartışan adamları seyredip yemek içmek çok daha güvenli geliyordu zihinlere.
Yemek içmek denilince de ülkede artık
inanılmaz kaliteli ürünler vardı 30 liraya 40 liraya çikolatalar
görülüyordu büyük marketlerde genellikle sadece görülüyordu
zaten ama olsun 90 larda görülemiyordu bile mesela.
Rakının çeşidi,içkinin çeşidi de
çok artmıştı,tabi onlarda içilemiyordu fiyatlarından dolayı
ama bu hükümetimizin pardon düzeltelim BAY BAŞKAN'ın insanları günaha
sokmama politikasıydı zaten!
Bu rakı içenlerin organize suç örgütü olarak kabul edilmesini sağlamalı BAY BAŞKAN! Kendilerinin içtiği yetmezmiş gibi FESTİvali'ni de
kutluyorlar bir süredir.Ancak FESTİvali'nin pardon normal valinin
izni çıkmamış bu sene vatandaş da şalgam kebaplısını
yapalım demiş bu sefer pompalı tüfekli kahramanlar çıkıp
püskürtmeye çalışmışlar bu GÜNAH GECESİ'ni!
Sonrasında ilginçtir bu kahramanların
da rakılı,viskili pozları çıkmış ama tahmin ediyoruz içinde
alkol olmayan ürünlerdir...
Modern giyime küfredip her modern
giyinen karşı cinsi göz radarına alanlar gibi.
Bu toprakların bir çok noktasında hızla semiren o kahrolası iki yüzlülük gibi.
Her şey devam ediyordu.
Peki bu başlıkta geçen ve bizim
sıkça anlattığımız Milliyetçilik kelimesinin manası hakikaten
nedir?
Ya da bu vatansever milliyetçi blog
adresinin hazırlanmasının nedeni?
Yani biz yukarda anlattığımız
tabloya aşığız ve bu tablonun büyüyerek devam etmesini mi
istiyoruz Milliyetçiler olarak? Milliyetçilik sadece geçmişi övmek ve devleti kutsamaktan ibaret kısır ve büyümeyen kendi toprağına hapsolmuş bir saksı çiçeği midir?
(Yazımızın bundan sonraki kısmı
kendini vatansever ve milliyetçi olarak tanımlayan tüm samimi
yurttaşlar ve kurumlar adına onlarında gönlünden geçen cümleler olduğu düşünülerek tüm halkımıza hitaben yazılmıştır)
Biz Vatansever Milliyetçiler bu
karanlığın baştan sona yırtılmasını isteyen belki de hayali
kendinden kudretli insanlarız!
Bizim Türk algılayışımızda
yukarıda anlatılan köhneliğin esamesi yok.
Biz yeniden bir dirilişin peşindeyiz.
Devletsel,sosyal,kültürel öze bağlı
ancak çağdaş bir hayalimiz var.
Bir çoğumuz iyi eğitimliyiz,eğitimini
yarıda bırakmış olanlarımız ya da yüksek eğitim almamış
olanlarımız kendilerini kitaplarla eğitmiş yüksek ruhi noktalara
erişmişlerdir.
Bu ülkedeki tüm
sapkınlıklarla,hırsızlıklarla,bölücülüklerle gönül
mücadelesi olan bu mücadeleyi büyüterek yaşamak ve sahada bu işi
ortadan kaldırmak isteyen insanlarız.
Biz Alparslan Türkeş'le Ebulfez
Elçibey'in el ele tutuştuğunda ortaya çıkan ruhun vücut bulmuş
halleriyiz.
Eğitim politikalarımız var,kültür
politikalarımız var,bu ülke üzerine bu ülke için düşüncelerimiz
var.
Sanata ve bilime çağdaş ilkeler
ışığında yaklaşıyoruz.
İnsanların inançları,giyimleri,yaşam
tarzları ve tercihleri bizim için bir arada yaşamaya engel değil
aksine tüm farklı inanışlar en huzurlu ve destek alarak bizim
fikriyatımızın çağında yaşayacak bundan eminiz.
Çünkü şimdiki hükümet,Cumhurbaşkanı
ve bir çok muktedir görüş gibi başkalarının fikirlerinden korkmuyoruz.
Biz bu toprakların kaderini tayinde en
doğru ve ilerici fikir olduğumuz düşüncesindeyiz ancak aksi tüm
fikirleri yok etmek gibi bir kaygımız yok.
Tartışmadan,fikirleri çarpıştırmaktan kaçmak gibi bir
kompleksimiz yok.
Biz Türküz bizim kadınlarımız
bizle aynı değerdedir,balalarımız büyürken bizim omuzlarımızda
gezer tekmelerimizin altında değil.
Sizler bizleri dönem dönem gördünüz
ama pek tanımadınız.
Sizler genelde Milliyetçi Türkmüş
gibi yapanları tanıdınız yeri geldi hamasetlerine güvenip yüzde
49 la iktidara getirdiniz.
Türk yurdunda Türk'ü dışlayanları
baş tacı ettiniz ancak artık bazı şeyler değişecek.
Siz bu değişimi oturup izlerseniz
değil tabi siz de bu değişime ortak olursanız değişecek.
Ne yapacağınızı kara kara
düşünmeniz bile kafi aslında çocuğunuza,karınıza ya da çevrenize davranışlarınızda kim olduğunuzu hatırlamamız.
Bir arkadaş sohbetinde tam ''KİM OLSA
ÇALAR ABİ'' derken binlerce yıllık tarihinizi hatırlayarak
cümlenizin yönünü değiştirmeniz.
Türklüğünüzü sadece şehitlerimiz
olduğunda değil de gözlerinizi diktiğiniz kadının bundan
rahatsız olabileceğini farkettiğinizde de hatırlamanız.
Peki siz bunları yaparken ülke ve
ülkenin gelişimi değişecek mi?
Burada mevcut milliyetçi,vatansever
stklara derneklere büyük görev düşmekte toplumsal bir yenilik ve
gelişim hareketi yayılmak zorunda.
Bu yayılmada sizler bireysel olarak öze dönüş çağa yükseliş tavrını hissetiğinizde,bu kadim halkın hem öz evladı hem öz hamisi pozisyonunda olan
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ yenileyici ve lider pozisyonuna doğal olarak geçmiş olacaktır.
Bu ülkede Türklüğün moda tabirle
amiral gemisi halkının yanında ve dinamik unsurlarıyla yeni bir
döneme merhaba demenin kutlu halini yaşayacaktır.
Kadrolarıyla,kurumlarıyla toptan bir
yenilik harekatı ve dinamik olan fikri mücadeleyi bir adım öteye
taşıma fikrinin oturmasıyla ülke için yeni bir çağ başlayacaktır.
Hareketin Başbuğ'u Alparslan Türkeş
ve önde gelen dava adamları nasıl ki anlatımları ve sözleriyle
hareketi statik ve durağan değil dinamik ve gelişken bir şekilde
günümüze taşıdılarsa bugünkü vatansever milliyetçiler de
hareketi aynı düsturla geleceğe taşıyacaklardır.
Bu da sulh,barış ve kardeşlik
içerisinde olmak zorundadır.
Zamanın bunu bize mecbur kıldığı
bir çağdayız.
AZİZ TÜRK MİLLETİ BİLMELİDİR Kİ
Milliyetçiler her koldan ve yönden
halkı ile kucaklaşmaya ve halkını en kaliteli bir hayat koşullarında yaşatmak için mücadeleye hazırdır.
Eğitim ve öğretimdeki
düzenlemelerle,devlet ya da özel sektörde çalışacak tüm
işçilerin alacağı ücret düzenlemeleriyle ve vergilerin
şahısların lükslerine değil gerçekten halkın sağlık,sosyal
güvenlik ve yaşam standardını yükseltmek için çalışacakları
politikalarla düzenlenecek olmasına hazırdırlar.
Siz değerli halkımızın da MİLLİYETÇİ
TÜRKİYE çalışmalarına destek olması bu çalışmanın bir
parçası olmanız ile ülkemiz çok güzel günler görecektir.
Yazının üst kısmında hayalperestiz
demiştik lakin bu gerçekleri görmeye engel değil elbette büyük
ve belirsiz gözüken bir terör sorunu var.
Ancak bu sorun Milliyetçi Türkiye
projesinde net,kesin tedbirlerle a'dan z'ye önlem ve müdahaleler
ile ortadan kaldırılacaktır.
Hükümetin 13 yılda semirttiği
Bölücü,İslamcı ve diğer tüm çetelerin kökü sert önlemlerle
kazınacaktır.
Gerek sosyal alanda,gerek akademik
alanda,gerek terör fonlarının yok edilmesi alanında tüm
birimleriyle gerçekten çalışacak olanların dönemi
Milliyetçilerin dönemi olacaktır. Uluslararası camiada yerle yeksan olmuş itibar için çalışmalar yapılacak sadece bu topraklarda değil dünyanın her yerindeki Türk toplulukları ile ortak bir iletişim ağı oluşturulacaktır. Genç,dinamik ve çalışkan kadrolar ile ülkenin üzerine bir kara bulut gibi çökmüş bu karanlık günleri dağıtmak için tüm Milliyetçiler hazırdır. Bir Türk evladı olarak senin yerin de bu kutlu davanın içinde yer almaktır. Akp döneminin karanlık ve saçmalık dolu tavırlarının ülkemizi getirdiği bu zorlu ve bunaltıcı dönem yüzünden kimliğini,neleri başarabileceğini unutma!
Elbette yazımızı uzatmamak ve bunu
bir seçim tanıtım yazısı haline getirmemek adına daha
ayrıntılara girmiyoruz.
İlk tanıtım yazımızda belirttiğimiz
üzere MHP'nin resmi yayın organı değiliz tamamen bağımsız olarak
ülkemizin terör ve benzeri olumsuzluklardan kurtulup sosyal
hayat,bilim ve sanat çalışmalarında ileri gitmesi halkımızın
hak ettiği şekilde yaşamasını isteyen bir düşünce
platformuyuz. Bu yolun en makul seçeneği de MHP çatısı altında yürüye durmak ve fikriyatı en değerli noktalara ulaştırmak için çaba göstermektir bu yüzden bu çalışmaları yürütüyoruz.
Sizlere bu yazıda önerdiğimiz
Milliyetçi duruş ve yaşam şekli de sizin bireysel olarak üstünüze
düşen görevlerdir.
DEĞİŞİM EŞİNİZE VE ÇOCUKLARINIZA
ŞİDDET UYGULAMAYI BIRAKIP AİLECE ÜLKESEL KAYGILARI DÜŞÜNMEKLE
VE AİLECE BİR TÜRK'E YAKIŞIR ŞEKİLDE YAŞAMAKLA BAŞLAR MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ'NİN KUTLU İKTİDARI İLE YARILANIR MİLLİYETÇİ ÇAĞDAŞ VE GÜÇLÜ TÜRKİYE İLE SONSUZLAŞIR..
BU ÜLKEDE BİR ÇOK KİŞİ İŞ
YAPMAKLA DEĞİL BAŞKALARININ YAPTIKLARIYLA DALGA GEÇMEKLE VAKİT
GEÇİRİR,ONLARA KESİNLİKLE KULAK VERMEDEN İNANDIĞINIZ YOLDA
YÜRÜYÜN.
HERKESİN SENİ KİM SANDIĞI DEĞİL
ÖZÜNDE KİM OLDUĞUN ÖNEMLİDİR.
Terör örgütünün asker,polis
katliamları ve vatandaşa olan zararı devam ediyor.
PKK her dönem
isteklerinde,hedeflerinde değişiklikler gösteren bir örgüttür.
Ancak son dönem en çok
konuşulan istekleri (ki yıllardır ara ara gündeme gelir) özerklik
talebi.
Bunu başta ülkemiz daha
sonrasında ise dünyaya sempatik gelmesi için ve şartların kendi
çizdikleri sınırlarda olması için popüler kullanım tarzı olarak demokratik ön sözcüğü ile servis ediyorlar .
Bu ön sözcük özerklik
projelerine kendi çıkarlarına bir çok fayda sağlamakla beraber,şık bir tanıtım
sözcüğü vesilesi de görüyor!
Demokratik özerklik tanımı
ayrılıkçı kürt siyasi hareketinin her grubunca ayrı manalar
eklenerek tanıtılan ve savunulan bir kavram o yüzden kavram
kargaşasına girmeden siyasal manada özerklik nedir şeklinde bir
tanımlama yapmak gerekirse;
İç işlerinde serbest dış
işlerinde merkezi otoriteye bağlı bölge.
Peki söylemlerinden ve yazılı
açıklamalarından ortalama bir sonuç çıkarmaya çalışırsak
ayrılıkçı olan kürtler ve PKK nasıl bir özerklik istiyor?
Bölgenin yöneticilerinin
kendileri tarafından atanmasını,bölgenin asayişinin yine kendi
belirleyecekleri öz savunma kuvvetleri tarafından
sağlanması,bölgedeki yer altı ve yer üstü kaynaklarının
bölgenin çıkarı için kullanılmasını,bölgenin hukuki
düzeninde yerel öğelerin aktif hale getirilmesini bununla beraber,
Türkiye Cumhuriyeti'nin enerji
ve ekonomi başta olmak üzere desteğinin müzakerelerle sağlanması.
Özerklik istenen bölgenin *
''
bilinçli geri bırakılmasının
yaratığı tahribatın giderilmesi veya asgariye indirilmesi
bağlamında merkezi hükümetin demokratik özerkliğe (bölgeler
arası eşitsizliği gidermek için ) ek kaynaklar tahsis etmesi
gerektiğini zorunluluk olarak görmekteyiz''
gibi (!) belirli başlı
isteklerden oluşmaktadır.
Demokratik özerklik özetle Türk
halkı ve devletiyle dalga geçmenin teknik tabiridir.
Süslü cümleler,reklam
kampanyaları,sanat ve medya örgütlenmeleri ile bu isteklerinin
değil de Barışın Partisi olan HDP (ki bu nasıl bir barıştır ki
sürekle güvenlik kuvvetlerimiz öldürülmektedir)
bu amacına ulaşsa ve özerklik
hakkını elde etse bu özerk bölgeye halkımızın tepkilerini bir
kenara bırakalım,kendi destekçilerinin yaklaşımı nasıl olacak?
Bugün İstanbul,İzmir,Ankara
gibi yüksek nüfuslu şehirlerde gece hayatından tutun da lüks
restaurant,otel ve çılgınlıkların tutkunu ama aynı zamanda
HDP'li zenginler ne olacak.
Artık sosyal ve ticari
yaşamlarına özerk bölgede mi devam edecekler?
Elbette onları böyle bir şeye
zorlayamayız burası ''demokratik'' bir hukuk devleti!
Ancak özerk bölgede
kendileriyle bağlantılı isimler ya da bizzat kendilerinin kurduğu
firmalar bölgenin yer altı ve yer üstü zenginliklerinden
faydalanıp ek gelir oluştururken,
Devletimizden istedikleri
bölgesel eşitliğin sağlanması için verilen vergi indirimi ve
desteklerden faydalanıp hem özerk bölgenin tüm fırsatlarından
istifade edip hem de bu şekilde elde ettikleri ekstra gelirle büyük
şehirlerin ekonomik hayatını bloke ederken o neşeli halay
reklamlarıyla mı avunacağız?
Bölgenin idda edilen geri
kalmışlığının en büyük sebebi olan bir çok ağa ile her daim
iletişimde olan ve birbirlerini destekleyen HDP ve PKK yetkilileri
üzerine bir de özerklik ilan edildiğinde minimum vergili ya da
vergisiz bölgesel ticareti tamamen ele geçirip yatırımlarını ve
sosyal yaşamlarını da ülkenin büyük şehirlerinde
geçirdiklerinde kimse kendi kendine bu ayrıcalıklı ekonomik ve
sosyal sınıfın nereden geldiği sorgulamayacak mı? Yeni fırsatlar ve güçler elde ederek bölgedeki bir çok ağa ya da artniyetli aşiret liderinin (hangi tanımı kullanmak sizin keyfinize kalmış iş adamı da diyebilirsiniz!) bölgedeki halkın üstüne zulmü daha da katmerli olmayacak mı?
Bu söylediklerimizi bir çok
okuyucumuz anlarken saf bir niyetle ve ''barış'' için HDP'ye oy
veren entelektüel görünümlü popüler kültür çocukları ya da
ekonomik durumu iyi olmayan ama özerkliğin getireceği eşitlik
hayalini kuran HDP seçmeni pek bir anlam veremeyebilirler.
Onlara tavsiyemiz önce
ellerindeki interneti kullanarak özerklikle neler istendiğinin
araştırmasını yapmaları.
İkinci olarak HDP ve PKK
destekçisi sermaye sahipleri ve onların büyük şehirlerdeki
sosyal yaşantılarını incelemeleri.
Üçüncü olarak ise sözde
ağalık sistemine karşı olarak kurulan PKK'nın şimdinin iş
adamı görünümlü meşhur ağalarıyla ilişkileri!
Tüm bu söylediklerimizi biraz
incelerseniz bir sonuca varmanız mümkün.
Özerk bölgenin kurulmasının
teklif edilmesi dahi bile mantık sınırları dışındadır!
Unutulmayacak bir diğer önemli
gerçek ise;
Bağlama güzel bir enstrümandır
lakin samimi ellerdeyse! www.mhpyianlamak.blogspot.com iletişim:mhpyianlamak@gmail.com
1 Kasım erken seçimleri Akp'nin yüzde
49 luk zaferiyle sonuçlandı...
Yandaş basın,yandaş araştırma
şirketleri,orta seviye Akp yöneticileri,bir çok Akp milletvekili
ve vatandaşın olmasını hiç beklemediği bir sonuç gerçekleşti.
En yalaka kurmaylar bile bu kadar
yüksekten atamıyorken sonuçların bu şekilde gerçekleşmesinin
seçmenin doğal yönelimi olduğunu düşünmüyoruz elbette.
Seçime bir müdahale olduğu açık.
Her ne kadar seçime bir müdahale olsa
dahi yine de seçmenin büyük bölümünün yine Akp dediğini inkar
edemeyiz.
Farazi olarak rakamlarla konuşmak pek
uygun olmaz,bu yüzden yüzde kaç oy oynama olmuştur bilemeyiz
ancak ne müdahale yapılırsa yapılsın Akp'nin birinci parti
olduğu Mhp'nin ise büyük miktarda oy kaybettiği çok açık bir
gerçeklik.
Yine de partiler avukatlarıyle ve
teknik ekipleriyle bu işin üzerine gidip bir sonuç ortaya
çıkarmadan yazacağımız,söyleyeceğimiz her şey ancak komplo
teorisi değeri görecektir.
Biz kendi gündemimize gelelim.
Bu platformda ilk günden beri yazılan
yazılarda her kesimden insanın okurken zorlanmayacağı arı ve
sade bir dil kullanmaya mümkün olduğunca terimsel ve teknik
kavramlarla konuşmamaya çalıştık.Bunun yanı sıra yazılarımızı
mümkün olduğunca kısa tutmaya ve okuyucumuzu sıkmamaya özen
gösterdik,bilemiyoruz bu 2 konuda başarı elde edebildik mi ancak
fikriyatımız bu idi.
Bu yazılar kaleme alınırken
Milliyetçi Hareketi hareketten olmayanlara,siyasetle yeni ilgilenen
gençlere,harekete negatif gözle bakanlara ve elbette hareketin
içinden olanlara kendi meşrebimizce kendi düşüncelerimizi
anlatmak istedik.
Bu yazımızda da Mhp'nin bu büyük oy
kaybından sonra neler yapabileceği hakkında fikirlerimizi
belirteceğiz.
İlk olarak en önemli ve büyük konu
ile başlayalım;
MHP LİDER DEĞİŞİKLİĞİNE GİTMELİ
MİDİR?
Uzun zamandır seçmen arasında
tartışılan bu konu seçimden sonra tekrar gündeme geldi.
Kimi milliyetçi,Devlet Bahçeli'nin
gitmesi,kimi ise kalması düşüncesinde.
Her iki güruhtan da sivri sesler
çıkmakta.
ve görüşler sivrildikçe
vatansever,milliyetçi habitatın dengesinde bozulmalar
gözükmektedir.
Seçim sonuçları bu durumdayken
hareketin içsel olarak birbirinden bu kadar uzaklaşması tehlikeli
bir parlamayı işaret eder.
Milliyetçi hareket bu parlamalardan çok
çekmiş,iç karışıklıklar yüzünden çok zarar görmüş büyük
küslükler yaşamış bir davadır.
Önceliklerimizden biri bu küslüklerin
bir daha yüksek boyutlarda yaşanmamasını sağlamak olmalı.
Peki Dr.Devlet Bahçeli gerçekten bir
koltuk değişikliğine gitmeli midir?
Eğip bükmeden,kırılıp dökülmeden
bunun net bir cevabını vermek gerekirse ;
Evet Dr.Devlet Bahçeli Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanlığı görevinden ayrılmalıdır.
Ancak bu görev bırakmada
unutulmayacak gerçekler vardır.
Genel Başkan Dr.Devlet Bahçeli;
Hırsız değildir
Katil değildir
Vatan haini değildir
aksine
Bu ülkenin gördüğü en temiz en
içten siyasi liderlerdendir.
Ancak gerek MHP'nin iç siyasi
mekanizmasının toparlanması ve yenilenmesi gereği gerekse Türk
Siyasetinin gelişiminde karşımıza çıkan yeni tablonun doğurduğu vesilenin sonucu MHP yenilenmiş bir yönetim kadrosu ve Genel
Başkan ile hayatına devam ederek güç kazanacaktır kanaatindeyiz.
Dr.Devlet Bahçeli yıllarca emek
harcadığı ve bir çok yönden pozitif kalkınmalar yarattığı bu
hareketi yeni bir lider imajına teslim etmelidir.
Harekete yeni bir vizyon,yeni bir bakış
açısı,yeni topluluklar kazandırmak için bu elzemdir.
Peki bu uygulamada nasıl olabilir?
Bizim zihnimizde ve tavsiyemizde
kendisi artık Türk Dünyası Siyasi ve Sosyal Hareketlerinin
onursal başkanı olarak sınırları sadece ülkemiz içerisinde
kalmayan bir Türk coğrafyasının ağabeyi konumunda Türk Davası
mücadelesinin ağabeyliğine devam etmelidir.
Siyasi deneyimleri,eğitimi,yetiştiği
aile,içinde bulunduğu sosyal konum ile bu makama layıktır.
Kendisi Türk dünyasının sorunlarını
ve elbette Türkiye Cumhuriyeti'nde gelişen sorunları ele alacak
bir kadronun başında yıllardır onu andığımız TÜRKMEN BEYİ
sıfatıyla göreve gelmelidir.
Bunun vakıflaşma ve dernekleşme
işlemleri hem hali hazırda bulunan stklarla ve vakıflarla
görüşülerek hem de Türk dünyasının önde gelen isimleriyle
bir araya gelip bir konsensüs oluşturularak kurulmalı ve TÜRKMEN
BEYİ tecrübelerini burada hem gerekli makamlarla hem de tüm
kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Mhp'nin yeni genel başkanlık
sürecindeki en akil yol budur.
Aksi halde zaten birbirine
küsmüş,küsmese de gönül koymuş yığınlar varken bu yığınları
büyütmek
dava ve fikriyata zarar verir.
Peki her şey tüm bu dediğimiz gibi
gerçekleşse ve Devlet Bey Türk Dünyası'nın Türkmen Beyi olarak
bir fikri makama geçse;
Asıl sualimiz olan MHP genel
başkanlığı seçimi nasıl gerçekleşecek?
Bu çok hassas bir konu bir çok
kişinin endişesi yeterince demokratik seçimler olabilecek mi?
Belirli kesimler tarafından büyük
kurultay belirli bir şekilde sonlandırılmaya mı zorlanılacak?
Bizim bu konudaki fikrimiz kurultaylar
ve tanıtımlar silsilesinden gerçekleşen bir seçim dönemi.
Merhum dava adamı Ali Metin
Tokdemir'in şu önemli sözü ile meramımızı anlatmaya
başlayalım.
"Ülkücülük
Bazen Evinin Bir Köşesine Çekilip; Lekesiz, Onurlu Bir Şekilde
Yaşamaktır"
Gerek 80 öncesi ülkücü harekete katılmış neferlerin,harekete
emek harcamış ağabeylerin,ablaların
bulunduğu gerek yeni nesil ülkücü milliyetçi ve vatanseverlerin
bulunduğu bir çok kurultay,toplantı ve sohbetler düzenlenmeli.
Bu hareketin Liderliğine aday olmak isteyen tüm isimler bu
toplantılarda kendilerini ifade etmelidirler.
Bu hem parti içi bir demokrasi tavrınının hem de ülkemize karşı
partinin ne kadar sağ duyulu bir şekilde davrandığının kanıtı
olacaktır.
Bu toplantılar karışıklık ve kopukluk olmaması açısından bir
rutine bağlanarak gerçekleşmeli;
-Kuruluştan bu yana aktif görev içerisinde olan MHP VE ÜLKÜ
OCAKLARI üyeleri,yetkilileri
-Kuruluştan ve mücadeleden sonra evine çekilmiş ancak gönül
bağını bozmadan yaşatmış dava üyeleri
-Milliyetçi,Türkçü,Vatansever dernekler yöneticileri ve üyeleri
-Her kesimden kendini davaya yakın hisseden gençler,öğrenciler
-Eğitim hayatında kendini ifade eden profesörler,öğretim
üyeleri,öğretmenler ve kamu çalışanları
-Milliyetçi camiadan olan tüm meslek sahipleri,iş
adamları,gazeteciler vs
ve kendini bu toplantılarda görmek isteyen ve ''samimi duygular
içerisinde'' olduğuna ikna olunan herkes bu toplantılarda yer
almalıdır.
Bu toplantılar neticesinde partiye başkan olmak isteyen adayların
anlatımları olabileceği gibi,toplantıya katılanların da
harekete nasıl katkıda bulunabileceği başta olmak üzere bir çok
konu gündeme gelebilir.
Tabi tüm bu yazdıklarımız işin idealize edilmiş kısmı...
Toplantıları düzenleyecek ekibin birilerinin adamı olması
ihtimali hadisesi,toplantılarda gerçekleşebilecek olaylar,toplantı
öncesi ve sonrası adaylara ya da katılımcı güruha yapılabilecek
dayatmalar vs vs vs.
Bunlar Türk siyasi hayatında çok sık gözüken gerçeklikler.
Ancak unutulmamalıdır ki temiz bir yenilenme süreci içerisinden
geçilmediği takdirde boşluğa sürüklenmekten başka bir yol
kalmaz.
Gerçek bir sel geldiği zaman sadece suyun kıyısında olanları
değil,ne var ne yoksa suya katar götürür kalan yalnızca enkaz
olur.
Bu sebeple hareketin her kesimi tarafından saygı gören isimlerin
bu yeni yönteme ağabeylik ve uygulayıcılık edip başlatması ve
yeni süreçte Milliyetçilerin artık yeni bir lidere ve bu liderle
başlayacak değişim ve gelişim sürecine başlaması elzemdir.
Türk vatanseverleri,milliyetçileri,ülkücüleri bu değişimin
ayak seslerini yüreklerinde duymalıdırlar.
Genel başkanlık değişimi sonrası asıl büyük çalışmalar
başlamalı
-Mhp'nin yeniden algılanmasının formülleri
-Vatansever medyanın güçlendirilmesi ve geliştirilmesi
çalışmaları
-Vatansever sanat ve sanatçıların organize ve doğru bir şekilde
çalışmalar yapmasına destek olunması sanatın parti içinde
sadece ideolojik açıdan ele alınmasından kurtulup evrensel bir
çalışma haline gelmesinin sağlanması.
-Vatansever fakat dini konularda farklı düşünen farklı inançlara
sahip seçmenin fikriyat altında buluşmasının gönül yolunun açılması
-Vatansever ve islamı nitelikli yaşayan tasavvufi ve barışçıl
vatanseverlerin çatıya çağrısı
-Stklar konusunda yeni çalışmalar
-Sosyal medya,tanıtım ve diğer çalışmaların
arttırılması,eksiklerin giderilmesi
-Hareket içerisinde bulunan ya da gönül vermiş profesyonel meslek
erbablarının uzmanlık alanlarından faydalanılmasının yolunun
açılması.
-Kadın kollarının güçlendirilmesi,daha fazla aktifleştirilmesi için çalışmalar
-Uluslararası siyasetin daha yoğun gözlemleneceği parti içi gruplar kurulması bunun yanı sıra ulus içi sosyolojik gözlem çalışmalarına ağırlık verilmesi
gibi daha bir çok önemli ve değerli konu bulunmaktadır.
Artık birbirimize kenetlenerek bu mesele çözülmelidir.
Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde
yine bir çok alanda çalışmalar ve faaliyetler devam ederken
vatansever fikriyat da sosyal medyada fikirlerini paylaşıyor.
Bir çok partinin dezenformasyonyaratmak ve olmayan olayları gündeme getirmek için bile kullandığı
sosyal medya olgusunu elbetteki bizler yalan paylaşımlar için
kullanamayız.
Doğru paylaşımlar için kullanırken
nelere dikkat etmemiz gerektiği ile ilgili sizlere bir kaç
tavsiyede bulunmak istedik.
Unutmayalım sosyal medya büyük bir hızla
hayattaki önemini arttırıyor hazırlıklarımızı ve
çalışmalarımızı ne kadar sık yaparsak sonuçta o kadar
başarılı oluruz.
1-Milliyetçi Haber Kaynaklarının Etkin Kullanımı
Sayıları yandaş medya kadar bol
olmasa dahi vatansever ve milliyetçi haber,fikir,paylaşım siteleri ve
bilgilendirici gruplar bulunmakta hem bu grupların yayılması hem
de daha çok kişinin bu kaynaklardan haberdar olması nedeniyle
vereceğiniz haber linklerinin vatansever kaynaklardan olması
hareketin sosyal medya,medya kurumları ya da bağımsız
kuruluşlarının daha çok kişi tarafından tanınmasını sağlar
tanıtımına yardımcı olur.
2- Farklı Görüşlerin Yer Aldığı Sosyal Mecralarda Fikirsel Anlatıma Girmek
İnternette her partinin,görüşün
vs.nin kendi sosyal sayfaları,hesapları,grupları var bu gruplarda
kendi fikirlerinizi onlara aktarırsanız bir çok kişiden ters
tepki almanız mümkün.
Ancak kararsızlardan ya da kendi
fikriyatındaki yanlış ve hatalı tutumlardan rahatsız olanları
etkilemeniz de olası.
Bunun için oldukça seçici
kelimelerle fikriyatınızı anlatmanız mühim.
3-Fikirdaş Sosyal Medyanın Tanıtımı ve Yeni Sosyal Mecralar Açmak
İnternette yer alan bir çok blog ve
web sitesi bırakın farklı fikriyatları kendi fikirdaşları
tarafından bilinmemekte bunun için bildiğimiz sitelerin sosyal
hesaplarımızda paylaşımı..
Bunun yanı sıra anlatmak istediğiniz
fikirleriniz için blog ve benzeri sosyal medya araçlarının
açılması bunun sık sık reklamını yapmanız.
Dikkatli ve seçici bir Türkçe ile
fikirlerinizin yayılmasını sağlamanız.
4-Camianın Tanıtımı ve İlişkileri
Sosyal medya tüm dünyanın aynı
ortamda bulunduğu bir toplantı odası gibi doğru kullanıldığında
bir çok kişiye bir çok şey anlatmak ve anlaşılmak mümkün.
Sizin tanıdığınız ve değer
verdiğiniz siyasi,ilim adamı,sanatçı ve diğer önemli
kişiliklerin özelliklerinin diğer bireylere de anlatılması
harekete yabancı insanların harekete bu samimi ve bilgilendirici
tavır ile ısındırılması mümkün.
Özellikle hareketin içerisinde
bulunan çok değerli ve donanımlı ilim insanları ile ilgili
yazılar,paylaşımlar yaparak ülkeyi en iyi yönetebilecek
kadroların hareketin içinde olduğunun bilincinin topluma
yayılmasına imkan sağlayabilirsiniz.
5-Sahadaki Faaliyetlerin Tanıtımının Yapılması
Sahada siyasi ve fikirdaşların
yaptığı faaliyetlerin sadece resmi hesaplardan değil tüm
hesaplardan aktif organize şekilde tanıtılması sıkça sorulan
MİLLİYETÇİLER SOSYAL OLARAK NE YAPIYOR,NEYE ÇÖZÜM
BULUYOR,NELERLE İŞTİGAL EDİYORLAR gibi içten pazarlıklı soruların
daha sorulmadan cevaplandırılmasını sağlayacaktır..
6-Siyasi Görüşler Dışında Sanatsal ve Fikirsel Paylaşımlar
Yoğun siyasi dönemlerin dışında
kitap,müzik,film ve diğer tüm sanat alanlarında ilgi alanlarının
paylaşılarak fikriyattan uzak olan insanların hareketteki
insanların sosyal yönünden de haberdar olmasını sağlamak.
''Özellikle yaratılan'' vatanseverler
hakkındaki olumsuz önyargıyı kırmak.
Tüm yaş gruplarından ancak öncelikle
de gençlerden etkileşim alınmasına ön ayak olmak.
...
Sayılacak bir çok maddeden ilk akla gelenleri sizler için derledik.Başka yazılarımızda da bu konuda çalışmalar yapabiliriz.
Umarız bir elden ve doğru şekilde mücadelemiz sürer.
İnsanlık tarihi bilinir ilk yıllarından bu yana çeşitli birliktelikler ile varlığını sürdürmüştür.
Bu kimi zaman kabile yaşamı şeklinde kimi zaman devletleşme ya da benzeri yönetim biçimleri ile yönetilme şeklinde meydana gelmiştir.
Bunun
yanı sıra dini inançlar ve kültürel farklılıklar da insanların
bir arada ve ortak paydalarını kolladıkları zeminde yaşamalarını
sağlamıştır.
Kimi
gruplar kendi varlıklarını korumak için kimi gruplar güçlerinin
sınırlarını arttırmak için kimi gruplar ise inandıkları dini
ya da kültürel inançlarını yerine getirmek için mücadele
vermişlerdir.
Bu
mücadele sadece silahla gerçekleşmemiş kazanmak için çeşitli
yöntemler kullanılmıştır.
Bu
yöntemler hakkında yapılan araştırma ve çalışmalar derinleşip
bu savaş ve kaos ortamını yaratan güçlerin isimleri
zikredildikçe gerçekler komplo teorisi olarak adlandırılmış bu
sayede ciddiye alınmamaları yönünde bir kanı oluşturulmaya
çalışılmıştır.
Tarihi
bile güçlü olanların yazmasını teşvik eden güruhlar elbette
ki gizli gerçeklerin ortaya çıkmasını sulandırmaktan
kaçınmayacaklardır.
Biz
bu yazımızda size yakın tarihte ülkemizdeki Pkk Terör Örgütü'nün
zihinlere yerleştirilme ve legalize bir yapı olarak
algılanmasındaki çalışmaları anlatacağız.
Elbette
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan,hatta kuruluştan önceki
zaman dilimlerinden de bir çok ulus veya toplulukların ortadoğu
ile ilgili çeşitli politika düşünceleri ve şekillendirme
çabaları olmuştur.
Ancak
bizler hem bu yazıda sizi sıkmamak hem de en yakın olayları
aktarmak adına o kadar eski tarihlere gitmeyeceğiz.
Yakın
tarihte özellikle 2003 sonrası PKK ve ideolojisinin toplumsal
yapıdaki yayılma politikasının geldiği noktalardan biraz
bahsetmeye çalışacağız.
Ayrılıkçı
terör örgütü ve ondan faydalanan uluslararası güçler,bir çok
ülke,kurum ve istihbarat servisi terör örgütünün fikri
yayılması hakkında özellikle son yıllarda ne gibi çalışmalarda
bulunmuşlardı?
Önce
kısa ve fazla ayrıntıya girmeden kanlı örgütün tarihçesinden
bahsedelim;
1970
li yılları başından itibaren bir çok siyasi oluşum içerisinde
yer alan Abdullah Öcalan 1973 ve 1974 yılları arasında bir çok
fikirdaşı ile çeşitli girişimler ve toplantılarda bulunarak
''Bölücü Kürtçü'' siyasi hareketin temellerini oluşturmaya
başlamıştır.
Elbette
daha önceki yıllarda kürtçü ideleoji hakkında fikirler ve
çalışmalar vardı ancak Pkk fikriyatının oluşmaya başlaması
daha çok 1970 sonrasına tekabül etmektedir.
Sene
1974'e geldiğinde Abdullah Öcalan ve daha sonra Pkk'nın da kurucu
isimleri arasında yer alacak bir grup arkadaşı Ankara
Demokratik Yüksek Öğrenim Öğrenci Derneği'ni kurmuşlar,Pkk'nın
ön temellerini bu dernek vesilesi ile atmışlardır.
Abdullah
Öcalan bu dernek sayesinde yasal bir propaganda merkezi
oluşturmuştur.
Her
ne kadar dernek 1975 yılında kapatılsa da bu dernek çevresinde
belirli bir kitle oluşturulmuş,kitlenin bir çok üyesinin 1978
yılına kadar doğu ve güney doğu başta olmak üzere bir çok
ilde propaganda yapmalarına imkan sağlanmıştır.
Sene
1978'in 27 Kasım'ını gösterdiğinde ise Öcalan ve bir grup
arkadaşı yaptıkları toplantının ardından terör oluşumlarının
isimlendirilmesinin temelini atmış 1979 Nisan ayında ise
örgütlerinin adının PKK olarak belirlemişlerdir.
PKK'nın
açılımı kürtçe Partiya Karkeren Kurdistane olmakta Türkçe
olarak Kürdistan İşçi Partisi anlamına gelmektedir.
Marksist-Leninst
ve kürtçü ayrılıkçı bir hareket olarak kendilerini
tanımlamaktaydılar.
Gelecek
senelerde Pkk kendisini ne kadar kürt halkının temsilcisi olarak
göstermeye çalışsa da daha kurulumunun hemen ardından kendileri
ile çok yakın düşüncede olan bir çok örgüte saldırılar ve
infazlar düzenleyerek bölgede kendini hakim kılmaya çalışmıştır.
Özgürlük
Yolu,Kawa,DDKD, Rizgari, Beş Parçacılar, KUK ve Tekoşin
başta olmak üzere kendi terör alanlarında önlerine engel
olabilecek tüm örgütleri zayıflatma ya da ortadan kaldırma
düşüncesindeydiler.
Ülkemize
bir çok zarar veren bölücü örgüt,fikirdaşı dahi olsa en başta
kendine muhalif kim varsa öldürmenin ve ortadan kaldırmanın
peşindeydi.
Muhalif
tüm örgütlere silahlı saldırılar ve suikastler düzenlediler.
Kendi
rant şebekelerine engel olabilecek tüm pürüzleri ortadan
kaldırmak için saldırıyorlardı.
Olaylar
devam ederken gerçekleşen 12 Eylül 1980 karanlık darbesinin
neticesinde hapishanelerde yaşanan olaylar Pkk'nın kendisine yeni
örgüt üyeleri kazanmasında önemli bir rol oynamıştır.
1980'li
yıllarda eğitim ve eylemlerine devam eden PKK özellikle 1985
sonrasında Almanya,Hollanda ve Fransa başta olmak üzere bir çok
Avrupa ülkesinde temsilcilikler kurmaya başlamış Orta Doğu
coğrafyasında ise Suriye,Irak ve İran başta olmak üzere bir çok
ülkede çeşitli faaliyetler ile kendilerini göstermiş özellikle
bu üç ülkede ülke yönetimlerinin de tavizleriyle terör
birimleri kurmuşlardır.
Pkk
çıkış ilkeleri temel alındığında Marksist-Leninist bir örgüt
olarak tanımlanmaktadır.Bu sebeple büyük iki kutubun olduğu
soğuk savaş döneminde ''sözde'' ideolojik olarak ve bölgesel
çıkarlar sebebi ile daha yakın pozisyonda olduğu SSCB ile yoğun
ilişkilerde bulunmuştur.SSCB özellikle Suriye'deki kamplar
üzerinden Pkk'nın eğitilmesi ve silahlandırılması yönünde
çalışmalarda bulunmuştur.
PKK
bu süreçte eylemlerine devam ederken örgütün şiddeti de ivme
kazanarak devam etmekteydi.
90
lı yıllara gelinirken SSCB'nin dağılma sinyalleri göstermeye
başlaması ardından,Irak Kuveyt savaşında Irak'ın işgal
hareketi sonrası ABD ve Birleşmiş Milletler'in Irak'a karşı
operasyona girişip bölgedeki siyasi ve askeri hakimiyeti ele
geçirme çabasının hız kazanması ile birlikte PKK'nın hami
terazisinde ağırlığı artan taraf ABD oldu.
Bunun
yanı sıra gerek Ermeni Lobilerinin Pkk'yı uluslararası alanda
meşrulaştırma faaliyetleri,gerekse Avrupa'daki Pkk'lıların
çalışmaları ile Pkk politize edilmiş bir alana çekilerek
meşrulaştırılma faaliyetleri hızlandırıldı.
Daha
önce eğitim verme alanında Pkk üyelerine destek olduğu ile
ilgili bilgiler dolaşan İsrail ise Kuzey Irak'ta yaşayanları
Saddam Hüseyin'e karşı koruması bahanesiyle bölgede oluşturulan
ABD Çekiç Güç biriminin en önemli destekçisi olmuştur.
Bu
projeyle Pkk,ABD ve İsrail gözetimi altındaki bu dönemde güç
kazanmış bölgede hem yayılım politikasını uygulamış hem de
yeni silahlar edinmiştir.
Bölgede
petrol başta olmak üzere yeni bir çok gelir,güç ve egemenlik
kazanmak için enaniyet içindeki tavırlarını sürdürmüşlerdir.
1990
lı yıllar PKK için bir önem daha taşımaktadır.Pkk'nın 2
kutuplu soğuk savaş düzenindeki Marksist Leninist tavrını
yumuşatması,politikaya ağırlık verip önce yerel ardından
uluslararası bir zeminde tanınabilirlik aşamasında ilk büyük
adımların atmasına yol açmıştır.
Bu
süreçten sonra Pkk sürekli fikirsel olarak değişiklikler
gösterecek rant şebekelerini ayakta tutmak,uyuşturucu geçişini
sağlamak,bölgede güç elde edip şebekesini güçlendirmek,sözde
komutanlarının rahatlarının bozulmamasını sağlamak adına
devamlı bir fikirsel kıvraklık kazanacaktır.
İleriki
yıllarda bu yumuşama ve siyasi görüş değişiklikleri devam
edecektir.
Özünde
çıkar ve güç elde etme amacının sağlıklı zihinlerde açık
olarak gözüktüğü kanlı oluşum her siyasi ortama ayak
uydurmaktan kaçınmayacak kadar ilkesizliği şiar edinmiştir.
1993
genel seçimlerine SHP çatısı altında giren ve Öcalan'ın
siyasetteki temsilcisi kabul edilen Halkın Emek Partisi 20
milletvekili çıkararak Türk Siyaseti'nde Pkk adına çok önemli
bir atılımda bulunmuştur.
Daha
sonra SHP'den ayrılarak HEP'i kuran grup parti kapatma davaları
nedeniyle
önce
DEP'i sonra ise HADEP'i kurarak siyasi yaşamlarını
sürdürmüşlerdir.
Sene
1994'ü gösterdiğinde PKK eylemlerini ülkenin her alanına taşımış
polis,asker,sivil halkı katletmeye devam etmiş,ormanlara saldırılar
düzenlemiş,turistik bölgelerde saldırılar yapmıştır.
TSK
ve Emniyet güçleri bölgedeki vatansever fikriyatın da istihbarat
desteğiyle PKK'ya karşı bir çok operasyonda bulunmuş gerek sınır
içi gerekse sınır ötesi operasyonlar ile kararlı mücadelesini
sürdürmüştür.
Ancak
2000 sonrasında daha çok değineceğimiz bir konunun en önemli
inşa hareketi bu dönemde atılmıştır.
PKK
yazımızda bahsettiğimiz bir çok ülkeden stratejik eğitim,maddi
destek ve silahlı eğitimler dışında çok önemli bir destek daha
almıştır bu;
Global
dünya kamuoyuna nasıl meşru bir siyasi hareket olduğunun
ispatlanması yönünde doktrinler ve hareketin legalize edilmesi
plan ve programlarıdır.
Bu
sebeple üniversite ve öğrenci hareketlerine büyük önem
verilmiş,sanatçı ve gazeteciler arasında propaganda çalışmaları
yapılmaya başlanmış propaganda yayınlarına ağırlık
verilmiştir.
Özellikle
eşitlik,adalet,özgürlük gibi sözcükleri kullanarak bu
sözcüklerin düşmanı terör şebekelerinin propagandasını yapıp
bir çok genç insanı etkilemeye çalışmıştır.
Bu
fikri operasyonların başarılı olmaması yönünde vatanseverlerce
müdaheleler yapılmış ,gerçekler halka aktarmaya çalışılmış
ve derdi bölgede güç elde etmek isteyen suç şebekesi Pkk'nın
nasıl bir yapı olduğu tarif edilmiş ancak aksi yöndeki şer
çalışmalarıda büyük bir ciddiyetle devam ettirilmiştir.
Sonrasındaki
yıllarda Pkk kanlı eylemlerine devam etse de gelişen operasyonlar
neticesinde örgüt güç kaybı yaşamaya başlamış örgüt lideri
Abdullah Öcalan için yakalanma operasyonları ağırlık kazanmaya
başlamıştır.
Pkk'nın
ülke genelinde yaptığı zulümler halkın öfkesini en üst düzeye
getirmiş hakkaniyetli Milliyetçi duygular had safhaya ulaşmıştır.
Kamuoyu
araştırmaları ve halkın önemli bir bölümünün bir sonraki
seçimdeki tercihi Milliyetçi Hareket Partisi olarak gözükmeye
başlamış,seçmen ibreyi Mhp'ye doğru çevirmiş ve Öcalan-Pkk
sorununun artık MHP'yi iktidar yaparak ortadan kaldırılacağına
dair kuvvetli bir fikriyat oluşturmuştur.
O
dönem Ülkücü,milliyetçi ve vatansever kadrolar bu konuda inançlı
ve başarılı anlatımlarda bulunmaktaydılar.
Mamafih
bu çalışmalar ve getireceği sonuç;
ABD,İsrail
ve bazı Avrupa ülkelerinin gelecek zamanlardaki bölgedeki kurulum
politikası için çok büyük bir gedik yaratacak bir gerçekliktir.
Bölgedeki
ülkelerin zayıflatıldığı ve tampon bölgelerin yaratılabileceği
bir alan yerine milliyetçi bir hükümetin bölgede üstelik bölücü
terör örgütünün liderinin infaz edileceği ve örgütünün
bitirilebilecek bir noktaya gelineceği bir zaman dilimini yaratacak
olması ve bunu dış güçlerin kabul etmesi,göz yumması tamamen
bir aptallık olurdu.
Bunun
dışında da bir çok odak bir çok muhtemel plan ve fikirleri için
Öcalan'ın infazının çok yanlış bir hamle olacağını
düşünmekteydiler.
Bu
sebeple tarihi bir hamle yapılarak ABD tarafından Abdullah Öcalan
56.Hükümet'e yani Demokratik Sol Parti hükümetine teslim edildi!
Bu
olayın ardından bir sonraki seçimde DSP birinci parti seçildi!
Dsp'nin
önderliğinde kurulan hükümette Mhp ve Anap koalisyon ortağı
olma görevini üstlendiler.
57.Hükümet'in
kurulmasının hemen ardından 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999
depremleri gerçekleşti.
Daha
yeni faaliyetlere başlamış olan 57.Hükümet deprem acısı
karşısında büyük bir hızla çalışmaya başlamış,imkanlar
oluşuturulmuş,fonlarla,yardım kuruluşlarıyla depremle mücadele
ve yeniden kurulum çalışmaları başlamıştır.
Depremin
acıları sürerken Türkiye Cumhuriyeti'nde hakkında en fazla
manipülasyon yapılan bir konu gündeme geldi Abdullah Öcalan ve
asılamaması!
Özetle
bahsetmek gerekirse öncelikle yukarıda belirttiğimiz gibi Öcalan
Mhp'nin de yer aldığı koalisyon hükümetine değil DSP hükümetine
teslim edilmiştir.
Gelecek
seçimde kurulan Dsp-Mhp-Anap koalisyonu döneminde idam edilmesi
beklenirken Mhp'nin bütün çabalarına rağmen idam edilmemesi
yönünde ret oyu kullanan diğer partiler sebebiyle Öcalan idam
edilememiştir.
Devlet
Bahçeli ve kurmaylarının devletin her kademesinde bu konu ile
ilgili çalışmaları sonuç vermemiş idam edilmeli yönünde
oy vermelerine rağmen elbette bütün partilerin birleşimi
karşısında oy sayısı yeterli olmamıştır.
Bu
çok uzun ve derinlikli bir konu ve metnimizin odak noktası
olmadığından derinlemesine incelemeyeceğiz.
Ancak
gerek internet gerekse arşivlerde MHP'nin fikrinin son damlasına
kadar mücadele ettiği lakin koltuk sayısının bu iş için
yeterli olmadığı aşikar bir halde gözükmektedir.
2001
yılı krizlerle geçti.
Terör
olaylarının yarattığı ekonomik maliyet,körfez savaşı dönemi
ekonomik sıkıntılar,depremin yarattığı çok büyük ekonomik
zarar bu krizin alt yapısını oluşturdu.
Zaten
mevcut iktidar Uluslar arası kamuoyu için çok tercih edilebilir
bir hükümet değildi.
Özellikle
Milliyetçi Hareket Partisi global tefeci kurum ve kuruluşlarla
barışçıl bir ilişki kurmuyor her fırsatta yapılan yanlışlara
yüksek perdeden karşı çıkıyordu.
Tüm
bu zorluklara rağmen deprem bölgelerinde yeni kentler inşa
edilmeye çalışılıyor hükümet elinden geldiğince krizin
zararlarını engellemeye çalışıyordu.
Konumuz
Pkk bu sebeple bu konuyu daha fazla uzatmadan devam edecğiz.
Ancak
açık olan bir şey vardı ki bu hükümet uluslar arası bir çok
lobi faaliyetinin istediği bir hükümet değildi ve ''gelişen
olaylar'' neticesinde
3
Kasım 2002 Günü yapılan seçimlerle AKP iktidara geldi.
Partinin
genel başkanı siyasi yasaklı olduğu için başbakanlık koltuğuna
Abdullah Gül oturdu.
Ancak
partinin genel başkanı geleceğin başbakanı ve daha sonrasında
ise Cumhurbaşkanı olacak olan RECEP TAYYİP ERDOĞAN'ın
seçimlerden bir gün sonra yolladığı mektup bu yazımızın
temelini oluşturacak niteliktedir.
MEKTUBUN
GÖNDERİLDİĞİ KİŞİ
Dr.
Paul Wolfowitz
Savunma
Bakan Vekili
Pentagon
ADRES
Washington
DC, 20301 Ford TARİH:4 Kasım 2002
Değerli
dr. wolfowitz, Ülkelerimiz
arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi
ümidimi paylaşmak için, bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla
doğrudan size ulaştırmak isterim.
Seçim
sonuçlarının bizim genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık
yaratmış olabileceğinden, resmî konumunuz gereği, hiç kuşkusuz
haberdarsınızdır. bilmenizi isterim ki, onların türkiye nin
müreffeh, seküler ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir
üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. ve
geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin
çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte
çalışabileceğimiz kanaatindeyim. Bu
amaçla, org. özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede
mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. özel cep
numaram şudur:
Bu
yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok
teşekkürler.
Sizinle
kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. En iyi
dileklerimle.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN
GENEL
BAŞKAN
İşte
bu mektubun ardından yasaklı başkan Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm
kapılarını,imkanlarını ve bağımsızlığını uluslararası
zemine tamamen açmıştır.
Ülke
bu mektup ve bu mektuptan sonraki görüşmeler ve ilişkilerle bir
çok bataklık deryasına sürüklendi ancak biz konudan sapmayacağız
ve PKK'nın gelişimi hakkında açıklamalarımıza devam edeceğiz.
1
Eylül 1999 günü hem mecbur kaldıkları hem de Abdullah Öcalan'ın
da teslimiyetçi ve yenilmiş tavrı nedeniyle tek taraflı ateşkes
ilan etmek zorunda kalan bölücü örgüt yeni dönemde çeşitli
uzantılarla ve isimlerle tekrar gündeme gelmeye başladı.
Türkiye'nin
yeni vizyonunda kendi rant şebekelerine de önemli bir rol
düşeceğini anlamışlardı daha doğrusu anlamaları sağlanmıştı.
Abdullah
Gül başbakanlık yaptığı dönemde ABD Dış işleri bakanı
Colin Powell ile özel bir görüşme ve anlaşma yapmıştı.
Uzun
süre kamuoyundan gizlenen anlaşmanın maddeleri
1.
Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek: Irak’ın kuzeyinde
bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel
kuvvetler, dört ay içinde aşamalı olarak Türkiye sınırları
içine çekilecek. 2.
Sınır harekâtlarına son: Türk ordusu bundan böyle hangi
gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak.
PKK/KADEK’in Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve
bastırılması harekâtlarına da son verilecek. 3.
PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin: PKK/KADEK’E karşı
Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî
harekâtlar için, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek,
izin alınacak. 4.
Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk
Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına
bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti,
“Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım
uygulandığı” çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını
kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı
müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak. 5.
ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım:
Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı
uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD’nin talep
etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları
sağlayacak, askerî birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta
yetkisi, ABD komutanlığında olacak. 6.
Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: Türk ordusunun
asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve
kabiliyete indirilecek, özellikle tank ve ağır silahların miktarı
düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak, bütün
silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli
taktik savunma kavramına [Belgede konsept deniyor] göre
ayarlanacak, Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının
görev alanları ve yetkileri genişletilecektir. 7.
Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen
tanınacak: Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözümona
‘Kürdistan’ adı verilen kukla devlet, resmen ilan edildikten
sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin
kukla devletin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik
Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. 8.
PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: Abdullah Öcalan ve
diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve
elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. 9.
PKK/KADEK yasallaştırılacak: Etnik grupların yasal siyasete
katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller
kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e
yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste
veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları
için gerekli hukukî ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak. 10.
Belediyelere özerklik: Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim
Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun
yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin
özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. 11.
Dört yılda aşamalı olarak federasyona geçiş: Türkiye, dört
yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını
terkederek, federasyona geçecek. 12.
Kıbrıs’ta Denktaş devredışı bırakılacak ve Annan Planı
küçük değişikliklerle uygulanacak: KKTC Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş, “Arafat modeli” denen uygulamayla devre dışı
bırakılarak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük
değişikliklerle hayata geçirilecek. 13.
Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tutum: Ege kıta
sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek
davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık
ortaya çıkan “it dalaşı” sorunu Yunanistan rahatsız
edilmeden çözülecek. 14.
Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması:
Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve
iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler
yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı
kısıtlamalar kaldırılacak.
PKK
ve uzantıları Ortadoğu'da görevini yerine getirmek zorundaydı ve
bu sebeple Büyük Ağabey Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanına
emirler yağdırmaktan kaçınmıyordu.
Aradan
geçen bir süre sonra yasağının kaldırılmasının ardından
gerçekleştirilen ara seçimle milletvekili seçilen
Erdoğan,Abdullah Gül'ün geçici olarak yürüttüğü görevinden
istifasını sunmasının ardından başbakanlık görevine geldi.
Her
zaman Erdoğan'ın yakın çevresinde olan Abdullah Gül'ün yeni
görevi ise elbette tüm kritik işlerin yürütüleceği Dış
işleri Bakanlığı'ydı.
Mecburi
ateşkese geçen,lideri yakalanmış aralarındaki fikir
ayrılıklarından bölünmeler başlamış PKK bu plan için elbette
yetersiz kalırdı ve 1 Haziran 2004'te PKK yeniden eylemlere
başlayacağını duyurdu.
Tarihsel
anlatımı bir kenara bırakırsak olayın en açık tabir ile
anlatımı şudur,
Ortadoğu
başta olmak üzere tüm dünya global ekonomi patronlarınının ve
önde gelen ülkelerin ekonomik ve güvenlik çıkarlarına uygun
olarak dizayn edilmek zorundadır.
Bu
dizaynın tek nedeni sık sık dile getirilen petrol değildir.Elbette
petrolün de önemi vardır lakin yapmaya çalıştıkları şey
''Yeni Sömürgecilik Anlayışı''dır.
Büyük
Ortadoğu Projesi başta olmak üzere bir çok proje;
ekonomik
ve eğitim alanında geri kalmış bir çok halkın,
sanayi
ve ilim alanında gelişmiş bir çok halkın hizmetinde çalışmaya
ve gerekirse ölmeye yönelik projeleridir!
Kaynakların
doğru kullanımı ve ''modern'' insanın güvenli bir şekilde
yaşamını sürdürmesi için dünya üzerindeki bir çok ülkede
sözde devrimler yapılarak hizaya getirme çalışmaları
gerçekleştirilmek zorundadır.
Türkiye'de
bu konuda Akp ile anlaşma sağlanılmış Akp kendi iktidar ve
maddi çıkarları için Türkiye'nin yeniden dizayn edilmesine imkan
sağlamıştır.
Bu
sürecin özellikle Pkk'yı legalize etme kısmı ve 1990 larda
başlayan çalışmalarda asıl hız Akp döneminde alınmıştır.
Üniversitelerde
Pkk örgütlenmeleri kurulmuş kendilerini
eşitlikçi,özgürlükçü,çağdaş olarak nitelendiren bir çok
genç bu fikirlerle uzaktan yakından alakası olmayan PKK'nın
global propaganda çalışmaları ile fikirsel ve duygusal olarak
kandırılmış PKK'yı bir özgürlükçü fikir sanarak onun
yörüngesine çekilmişlerdir.
Bu
ülkede yaşayan her birey Pkk'nın vahşetini izlediğinden dolayı
gençler birdenbire bu güruha çekilemeyeceği için sivil toplum
kuruluşları üzerinden çalışmalar yapılmış ülkemizdeki bir
çok stk global sermayedarların temsilcilikleri gibi çalışmışlardır.
Bir
çok sermayedar bu işin içinde olsa da en büyük sivil toplum
yönlendiricisi ise haysiyetsizliğin dünyadaki en büyük timsali
olan George Soros ve ona bağlı vakıf ve derneklerdir.
Kıyafet
özgürlüğü,kadına şiddete hayır,toplumsal eşitlik,hayvan
hakları,askeri darbeler hayır gibi tüm insanlığın
destekleyeceği konuları Türkiye'de bir tek kendileri savunuyormuş
gibi gözüküp bu konuları aslında umursamayıp hedefe giden yolda
bir maşa gibi kullanan Soros vakfı ve o eksende bir çok vakıf
gençliğin PKK'yı makul bir seviyede algılamasına neden
olmuşlardır.
Kimi
zaman kendini bu büyülü yeni dünya masalına kaptıran
akademisyenler,kimi zaman aldıkları ekonomik yardımlarla bu işe
gönül veren profesörler ile Pkk masumlaştırılmaya başlandı.
Dağda,kırsalda,şehirde
acımasız bir şekilde cinayetler işleyen,uyuşturucu sevkiyatı
yapan,muhaliflerini katleden,dağda tecavüzü meşru sayan PKK
,liderlerinin açık bir şekilde DEP'e oy vermeyenin tavuklarını
bile öldürün dediği ve emre koşulsuz şartsız uyan katliamlar
gerçekleştiren PKK birden çeşitli basın ve stklarca boynu bükük
isyankar bir halk hareketi olarak resmedilmeye başlanmıştır.
Ülkemiz
çözüm süreci ve çeşitli davalarla devamlı örselendi
Çeşitli
davalar yaratlarak bir çok asker,vatansever kişi ya da kurum
itibarsızlaştırıldı.
Kurucumuz
ve önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bir çok kirli propaganda ile
karşı karşıya bırakıldı.
Global
vakıflar AKP üzerinden PKK'yı meşrulaştırmak için Habur
Rezaleti başta olmak üzere nice rezillikler yaşattı.
Tüm
bunların sebebi eskinin sömürgesici güçlerin yeni sömürgecilik
anlayışı ile dünyaya hükmetme çabalarıdır.
Bu
çalışmaların bölgesel aktör ve sömürgeci başı ise Recep
Tayyip Erdoğan olmuştur.
Daha
önce bölgeleri işgal edip insanları köleleştiren ülkeler şimdi
para ve kara propaganda yoluyla önce arkadaş sonra sahip rolüne
bürünerek insanları köleleştirmekte ve halkları sömürge
haline getirmektedirler.
Bakın
dünyada çalışma yaptığı her bölgede muhakkak zorlama
değişimlerin ve ulusal birlik sorunlarının çıktığı
Prof.Vamık Volkan 2010 yılında Abdullah Gül'e çözüm süreci
hakkında hazırladığı raporda ne gibi önerilerde bulunuyor:
*Türklük
kavramı yerine Türkiyeli kavramı kullanılmalıdır. *Dünyanın
en iyi, en kaliteli Kürtçe eğitim veren üniversitesi Siirt ve
Mardin’e kurulmalıdır.
*Öğretmenler
günü yılın öğretmeni ödülü Mili Eğitim Bakanımız
tarafından Siirt Tillo’da İbrahim Hakkı Hazretleri’nin
bulunduğu yerde verilmelidir. *Özerlik
sistemi de artık tartışılır hâle getirilmelidir.
*Ekopolitik
Misak-ı Milli sınırları ile ilgili çalışma yaptığına göre
bu tür toplantıları Erbil’de, Musul’da, Süleymaniye’de
gerçekleştirmek için çaba harcamalıdır.
Devlet
temel hak ve özgürlükler kapsamında imzaladığı uluslararası
anlaşmalara uymalıdır.
*Ana
dilde eğitim yapılması için demokratik sınırlar içinde
düzenlemeler yapılmalıdır.
*Yerel
yönetimlere sosyal problemlere çözüm bulacak yetki verilmelidir.
*Cem
evlerinin yasal statüye kavuşması için Tekke ve Zaviyelerin
Kapatılması Yasası ve bunun paralelindeki yasalar yeniden gözden
geçirilmelidir.
*Silahsızlanma
konusunda devlet son derece önemli adımlar atarak PKK’yı dağdan
indirme çalışmalarında realiteye uygun çözümler
geliştirmelidir.
*Hükümet,
Kürt halkının siyasi partilerini, sivil toplum kuruluşları ve
kanaat önderlerini muhatap alarak açılım konusunda cesaretli
davranmalıdır.
*Anayasanın
özellikle ilk üç maddesinin değişmelidir.
*Barış
sürecinin, çatışmasızlık sürecinin devam edebilmesi için hâlâ
devam eden sınır ötesi operasyon ve bombalamalar
durdurulmalıdır.
*Özellikle
anayasamızda, kanunlarımızda ve diğer mevzuatta Türklüğü ön
plana çıkaran, üst kimlik olarak vurgulayan hükümlerin ivedi
olarak düzeltilmesi, çıkartılması ve daha kapsayıcı hâle
getirilmesi gerekir. *Dağlara,
taşlara yazılan “Ne mutlu Türk’üm!” yazısı ayrışmalara
yol açtığı için silinmelidir. *Andımız
kaldırılmalıdır. *Sonradan
değiştirilen coğrafya isimleri geri iade edilmelidir.
71
Listelik uzun bir çalışmanın sizlerle küçük bir bölümünü
paylaştık.
Bu
çalışmalar devam ederken PKK projesinin ilerlemesinde en önemli
adımlardan biri atıldı.
Çalışmaları
uzun süredir yapılan,PKK isminin zihinlere yerleşmiş gerçek
anlamını yani terörü,zulümü,katliamları,düşmanlığı
2.plana atılmasını sağlayacak olan yeni parti projesi:HALKLARIN
DEMOKRASİ PARTİSİ
HDP,
bu hareketin sivri ismi ve eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın
dediği gibi Abdullah Öcalan'ın son 20 yılını adadığı bir
projedir.Elbette Öcalan bu projesini aldığı talimatlar ve brifler
doğrultusunda hazırlamış daha sonra proje çeşitli yönlerden
geliştirilmiştir.
PKK
isminin kirlenmişliğinin önüne geçecek,dünyada kendini bir
barış şebekesi olarak gösterebilecek bir oluşum.
Sanatçıların,akademisyenlerin
gururla çatısı altında buluştuğu modernist bir hareket.
Oysa
gerçek PKK'nın yayılma politikasına bir kaç tuğla daha ekleyen
bir grup insan ve onların peşinden giden çoğu HDP bataklığının
farkında bile olmayan kitleler....
----
Sizleri
daha fazla yormadan yazımızın son bölümüne gelelim.
2015
şartlarına gelindiğinde terör olayları üst boyutlara
tırmanmış,komşularla ilişkilerimiz neredeyse düşmanlık
seviyesine ulaşmış,işsizlik ve ekonomik yetersizlikler güçlü
bir şekilde hissedilmiş,insanlar Türk-Kürt,Alevi-Sünni ve bir
çok ikilemeyle düşmanlaştırılmıştır.
Sınır
kontrolü zayıflamış,insanların birbirine tahammülü
kalmamış,suç şebekeleri gönül rahatlığı ile boy gösterir
hale gelmiştir.
Ülkemizin
bir çok yerinde bombalarla katliamlarla yapılmakta insanlar
öldürülmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti kara bir dönemden geçmektedir.
Oluşumumuzun
adı MHP'Yİ ANLAMAK olduğundan dolayı yazımızı bitirirken siz
değerli okuyucularımıza bir kaç tavsiyede bulunmak isteriz.
MHP
parti doktrini ve siyasi stratejisi gereği PKK ile uzaktan yakından
ilgilsi olabilecek hiç bir bireyi kadrolarında bulundurmamış ve
bulunduramayacak partilerin en önde gelenidir.
Çağdaşlaşma
ve modernleşme yolunda,kadının toplumda özgürlüğü yolunda her
daim çalışmaları olsa dahi bu ve benzeri hassasiyetleri kullanmak
isteyerek MHP'ye yerleşmeye,sızmaya çalışacak hiç bir zihniyet
başarılı olamayacaktır çünkü MHP bu konuda çelikleşmiş bir
irade sahibidir.
MHP
gelenekleri ve anlayışı gereği tüm terör örgütlerine eşit ve
düşman bir mesafededir.Ayrılıkçı terör,radikal dini terör vb
tüm gruplara karşı tahammülü yoktur.Terörün her türlü
faaliyetine karşıdır.
MHP
yapısı itibarı ile Türkiye'de yaşayan her vatandaşın
partisidir.İnsanları Türk,Kürt,Çerkes,Laz diye ayırmaz.Türk
Milliyetçiliğini savunurken farklı bölgesel ayrılıkları
zenginliği ve gücü olarak görür.
Hareketin
kurucusu Alparslan Türkeş
''Kürt
ne kadar Kürtse Türk de o kadar Kürttür, Türk ne kadar Türkse,
Kürt de o kadar Türktür'' sözünü şimdinin sahtekar
siyasetçileri gibi ortama ayak uydurmak için değil Milliyetçi
anlayışın kürtlerin de içinde bulunduğu kapsayıcı bir hareket
ve tavır olduğunu belli etmek için söylemiştir.
Milliyetçi
Hareket kadrolarında çok sayıda akademisyen barındırır, AKP
belasının gittiği ülkenin normalleşme sürecinde hem maddi hem
manevi günlere çabuk ulaşması için çalışmalar yapacak ilim
adamları ile gelecek günlere hazır bir durumdadır.
Bunun
dışında halen eğitim görmekte olan öğrenciler ya da
tarlada,fabrikada,tersanede çalışan milliyetçi gençler de
ülkenin aydınlık günler görmesi için artan imkanlarla daha
moral ve motivasyonlu çalışacaklardır.
Elbette
Mhp zihniyeti kendimden olan kazansın zihniyeti değildir MHP'li
Şehit Bakan Gün Sazak zamanında kadrolardaki tüm farklı siyasi
görüşteki insanlar ''babamız öldü'' diyerek ülkede kaçakçılığı
bitirme noktasına gelen yiğidin mermilerle dağlanan bedeninin
ardından yasa boğulmuşlardır.
Mhp
her zihniyetin her insanın beraber ve kardeşçe yaşayacağı bir
geleceği bizlere sunmaktadır.
Yazımızı
okuyan her bireyden bunu değerlendirmesini rica ederiz.