16 Ekim 2016 Pazar

KARANLIK KAPILARI KAPATMAK ÜZERİNE








2016'nın son çeyreğine girerken terör başta olmak üzere,ekonomik gelgitlerden,toplumsal çözümsüzlüklere kadar gerçek manada sarsıcı bir çok sıkıntı ülkemizi ele geçirmiş durumda.

Bunlar birçok yazarın,araştırmacının,siyasinin bahsettiği konular.Bu konuların yarattığı toplumsal hezeyan,duygu-durum bozuklukları,kaygı ve dengesizlik ise çok fazla değinilmeyen ancak fitili yakılmış dinamit gibi ilerleyen gerçeklikler.

Fethullah Örgütünün ülkemize büyük zarar veren kalkışma girişiminin ardından devamlı dile getirilen birlik ve beraberlik ruhu ise bir hayalden ibaret.

Bunu zihnimizde netleştirmek gerekirse örneğin bir sosyal medya kullanıcısı ''Birlikte çok güçlüyüz güzel ülkem'' temalı bir paylaşımın ardından daha dakikası dolmadan o günün gündeminde olan ''farklı görüşten'' siyasi,sanatçı,gazeteci vs.nin ölümünden ne kadar haz duyabileceğini ifade eden,hatta bunun için dualar eden bir paylaşımda bulunmakta bir beis görmüyor.

Elbette bu yeni bir olay değil ancak yeni olan sürekli ''birlik ve beraberlik'' ruhu var ve biz böyle çok güçlüyüz temasının sürekli işlendiği dönemde bunun gerçekleşmesi.

Tüm bunların yanı sıra bir süredir seslerini kısarak konuşanlar şimdi seslerini tekrar yükselterek kendi görüşlerini dikta ettirecekleri bir zemin hazırlamanın gayretindeler.

Hilafet,Osmanlı,Şeriat gibi aslında içerik olarak hakim olmadıkları konuların aşkıyla yanıp tutuşuyorlar.

Elbette bu vatandaşların kanaat önderleri ilgili bir çok kavramı ve olabilecekleri gayet iyi biliyorlar ancak onlar her daim kazanacakları ayrıcalıklı pozisyonun derdindeler.

Osmanlı Devleti elbette onurlu mazimizden bir parçadır,bunu yüksek sesle ve kendimizden emin söylememizde bir sakınca yok.

Ancak mazimizi doğrusuyla,yanlışıyla,eksisiyle,artısıyla değerlendirebilen ve mazinin ismiyle müsemma bir geçmiş zaman dilimi olduğu konusunu iyi kavramak zorundayız.

Oysa radikal ve siyasal islamcı taban kendi kafalarından uydurdukları hayali bir tabloyu geleceğe taşımanın derdine düşmüş durumdalar.

Muhtemelen bir zaman makinesi icat edilse ve geçmişten büyük büyük dedelerini getirsek sadece yaşadıkları çağın öngörüsüyle bile bugünkü devleti reddedip kendilerinin yaşadığı dönemin sistemini arzulayan bu kalabalık halk yığınlarını önlerine katıp kovalarlardı.

Maziye dönünce birdenbire ellerinde nargile,güzel bir köşkte,dört tane birbirinden güzel hanımefendinin ikram ettiği demirhindi şerbetini içeceklerini zanneden bu kalabalıklar bol sinkaflı cevapları öz dedelerinden duyunca bir nebze olsun kendilerine gelirlerdi ihtimal.


Tabi bu söylediğimize geçmişte yaşayan kalabalık halk kitlelerini içeriyor.
Olaya eski dönemin kanaat önderlerini katarsak onların torunları kutlu Cumhuriyet'le birlikte sonlandırılmak için her türlü tedbir alınan büyük ölçüde başarıya ulaşan ancak sonraları tekrar güçlenen ayrıcalıklı hallerini tekrar had safhaya ulaştırmanın derdindeler.

Radikal ve Siyasal islamcılar ile ilgili ufak bilgilere bir önceki yazımızda değinmiştik.

http://mhpyianlamak.blogspot.com.tr/2016/08/sorgulamasiz-biat-kulturunun-temel.html








Herkesin bildiği ama az kişinin yüksek sesle söyleyebildiği bir gerçek var.
Her ne kadar dine tamamen hatalı bir şekilde yaklaşmış olsalar dahi;

DARBE KALKIŞMASI İSLAMCI TEMELLİ BİR ÖRGÜT TARAFINDAN YAPILMIŞTIR!

Onların dini yanlış yaşamaları,bütün devlete sızan bir teşkilat olmaları vb. istediğiniz kadar argüman ve detay üretebilirsiniz.

Bunlarla ilgili kitaplar,filmler çevirebilirsiniz.

Ancak bir 4 yaşında bir çocuğun net bir şekilde anlayabileceği şekildeki gerçeği büyük harflerle tekrar yazıyoruz;

DARBE KALKIŞMASI İSLAMCI TEMELLİ BİR ÖRGÜT TARAFINDAN YAPILMIŞTIR!

Bu sebeple normal süreçle işleyen demokratik devletler tüm radikal ve siyasal islamcı grupları detaylı bir incelemeye tabi tutar.Kanaat önderleri ve önde gelen isimleri sorgular,bağlantıları araştırır.Gerekli yaptırımları uygular.

Fikri ideolojide hangi paradigmalarda durduklarına bakar vs. vs.
Peki ülkemizde süreç nasıl işledi?


Darbeci kötü tarikat gitsin,diğer tarikatlar serpilsin güçlensin.
Hatta bu vesileyle din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması temel ilkesi biraz daha zarar görsün!
15 Temmuz ruhu bunu gerektirir,15 Temmuz'da bu insanlar sokaktaydı!

Dikkat ederseniz başlangıçta ''15 Temmuz'da tüm Türkiye sokaktaydı'' açıklamaları süreç ilerledikçe ve AKP'ye yakın tabanlardan ''bu işi biz başardık'' tepkisi gelmeye başlayınca yerini yine her zamanki bencil ve ötekileştirici tutuma bıraktı.


Olayların büyümesinde en önemli rolü oynayan darbe karşıtı Vatansever Atatürkçü TSK mensuplarını yok  sayma itibarsızlaştırma çalışmaları hızlandırıldı.
Fethullahçı yapılanmanın her daim karşısında olan milliyetçi gazeteciler gözaltına alınırken,televizyonlarda Fethullah'a 30 yıl ve fazlası hizmet etmiş çeşitli sebeplerle yanından ayrılmış insanlar çok muktedir zatlarmış gibi konuşturulmaya başlandı.


Bunu da zihinlerde netleştirmek için şöyle bir örnek verelim;
Gündemimizde öncelikli 2 temel ihanet çetesi var PKK ve Fethullahçı Terör Örgütü
Fethullahçı Terör Örgütü'nün çeşitli eski üst düzey yöneticileri sürekli tvlerde ve yasal hiç bir işleme uğramayıp aksine akıllarına her gelene damga yapıştırıyorlar.

Diğer örgüt PKK'nın dağ kadrosunun en azılı üst düzey militanları biz Kandil'le,üst yapıyla anlaşamadık,Öcalan ile ya da Duran Kalkan ile çok sıkı fıkıydık şöyle birlikteliklerimiz oldu diye bir anlatıya girişse nasıl bir tepkiyle karşılaşılır?

İtirafçılardan değil örgütlere uzun süre hizmet etmiş üst düzey yönetici kadrosundan bahsediyoruz,bu Fethullahçı Terörist eskileri ballı böreklerle tv'lerde ağırlanmakta siz de bankaya para yatıranlar üzerinden derin bir terör soruşturması sürdürmektesiniz,hesapları da inceleyin lakin büyük balıkları da akvaryumdan çıkarın!

Bir temizlik yapıyorsanız A'dan Z'ye tüm basamakları ile uğraşın!


15 Temmuz bölücü darbe kalkışması ne kadar yaralıyıcı ise bu yapılan hatalar bir o kadar yaralayıcıdır.
Devletin ivedilikle gerçek tehlikelerin farkına varması gerekir...


Tabi riya içinde rüya görülmemesi gerek ancak en azından yazmadık dememek için bu gerçekleri belirtmek zorundayız...
---



PKK terör örgütü Antalya'da çeşitli çevrelerce şaşkınlıkla karşılanan roketli bir eylem gerçekleştirdi.

Daha önce hakkında sosyal medyada uyarılarıda bulunduğumuz HBDH bileşenlerinin de eklenmesiyle zaten her yerde örgütlenmesi bulunan PKK istihbari ve terör eylemi uygulayabilme alanını son derece genişletti.


Yıllar boyunca sürdürdükleri örgütlenmelerini genişletme çalışmalarında nispeten etkisiz kaldıkları yerleri de radikal sol soslu örgütlerle sıvadılar.

Silahlı kuvvetlerimizin gencecik askerlerini,geçici köy korucularımızı,sivillerimizi çeşitli saldırılarda kaybediyoruz.
Evet terör ile mücadele bu acı kayıplar gerçekleşiyor ve evet yiğitlerimiz Pkk'nın teröristlerinin canına okuyor...

Ancak ısrarla,sürekli bahsettiğimiz şehirlerde yer alan kendilerine sivil toplum kuruluşu,dergi,dernek sıfatı veren PKK ve uzantıları ile ilişkili yapıların çalışma prensipleri,çalışma alanları üzerine istihbari ve operasyonel çalışmalar yapılmazsa,
Üniversitelerdeki terör çalışmalarının ve bağlantılarının üzerine gidilmezse,
Pkk'ya yardım yapan iş adamlarının,şirketlerin üzerine gidilmezse
Pkk'nın temel gelirlerinden uyuşturucu ve kaçakçılığın üzerine gidilmezse örgüt sürekli terörist devşirmeye devam edecektir.


Pkk'nın mantığını ve çalışma prensibini gerek sosyal yaşamda,gerek uluslararası kamuoyunda çökertmek için elle tutulur çalışmalar yapılmaz ise terör kısır döngü halini alacak bir yerden sonra ise sıkıntılar başka boyuta taşınarak ülkemiz çok daha zor bir mücadelenin içinde kalacaktır.

Nasıl ki ''kandırılarak'' Fethullah ekibi her yere sızdı ise ''Çözüm Süreci'' vesilesi ile her alana sızan bölücü terör örgütünün bedeniyle beraber zihnini de yerle bir etmezseniz sonuca ulaşamazsınız.

---
SON OLARAK

PKK,FETHULLAHÇI TERÖR,IŞİD ÜLKE İÇİNDE BÜYÜK PROBLEMLERKEN

TOPLUMSAL YAPI EN UFAK OLAYDA PATLAMAYA HAZIR BİR HALE GELMİŞKEN
HERKES FİKRİNİ BENİMSEMEDİĞİNE FETHULLAHÇI ŞEBEKEDEN OLDUĞU İFTİRASI İLE SALDIRMAKTAYKEN

ÜLKEMİZDEKİ MİLYONLARCA SURİYELİ'NİN GELECEĞİ HAKKINDA ELLE TUTULUR BİR PLAN,PROGRAM ORTADA YOKKEN

SINIR ÖTESİ OPERASYONLARLA KUVVETLERİMİZ MÜCADELE VERİRKEN

ÜLKEMİZ YAZMAKLA BİTMEYECEK SORUNLARIYLA BELKİ DE CUMHURİYET TARİHİNİN EN SARMAL KAOTİK DÖNEMİNDEN GEÇERKEN
''BAŞKANLIK'' TARTIŞMAK SÖZ KONUSU BİLE OLMAMASI GEREKEN BİR KONUDUR.

EĞER AKP TOPLUMUN BU KONUDAKİ REFLEKSLERİNİ ÖLÇME ÇABASINDAYSA SİLAHIN İÇİNDE MERMİ OLUP OLMADIĞI TETİK ÇEKİLEREK KONTROL EDİLMEZ.
BU GERÇEKLİK UNUTULMAMALIDIR...

28 Ağustos 2016 Pazar

SORGULAMASIZ BİAT KÜLTÜRÜNÜN TEMEL YAŞAM ALANLARI

Biat en sık kullanılan ve kabul gören anlamıyla ele alınırsa,bir lider,kişi,topluluk,ulus ya da çeşitli yapıların otoritesini kabul etmek,onun buyruklarını yerine getirmeye söz vermek,onun emrinde olduğunu bildirmek manasına gelir.

Bazı durumlarda saygı gösterip kişinin yolunda olmak manasında da kullanılır.Bu yüzden başlık olarak salt biat kavramını değil toplumsal bir garabet halini almış ''sorgulamasız biat'' olgusunu seçtik.

Sorgulamasız biat nedir ve neden kötüdür?

Sorgulamasız biat,biat edilenin doğruluğunu,ahlakını,dürüstlüğünü,
yaşantısını biat edenlere karşı verebileceği zararı hesaba katmadan gözü kararmış bir tutumla
kabulleniştir.

Bu kabulleniş biat edilenin en büyük silahıdır.

Bir süre sonra biat eden her birey biat edilenin daha da güçlenerek kendi habitatını büyütmesini sağlayan organizmalardan ibaret haline gelir.


Eğer bir zalime sorgusuz biat ediliyorsa,zalimin kötülüğü belirli bir kesimin kolektif bilinciyle kutsanmış hale gelir...

Bu yazımızda 21.yüzyıl'da yani yaşadığımız çağdaki sorgusuz biat kültürünü ele almak istedik.

Elbette kültürel gelişimlerin temelinde mazideki kıvılcımlar vardır ancak hem başlı başına ayrı bir yazı konusu olduğundan ötürü hem de önceki dönemlerde yaşanan biat kültürü farklı saik ve yaklaşımlarla ele alınarak yazılması gerektiğinden bu yazıda günümüze dair örneklendirmeler bulacaksınız.


Cumhuriyeti kurarken en önemli temellerden birini Cumhuriyet insanlarının birey olması ve hür iradeleriyle hareket edebilmeleri düşüncesi olarak belirleyen Atatürk ve çalışma arkadaşları bunun toplumsal olarak kabul görebilmesi için uzun ve uğraşlı çalışmalar,kararlar vermişlerdir.

Bugün sorgulamasız biatın yılmaz neferleri tarafından topa tutulan laisizm bu çalışmaların,kararların başında gelir.

Laisizm hakkında ''sorgulamasız biat'' güruhuna bir kaç kelam etmek gerekirse;

Ülkemizde ve coğrafyamızda tam olarak sayısı bilinemeyen irili ufaklı ağırlıklı olarak İslami kökenli dini grup,cemaat,tarikat arasında sürekli fikri ya da fiziki çatışmalar hakimken ve gücü ele geçiren tarafın diğer taraflara ağır saldırısı ve yaptırımları söz konusuyken Türkiye Cumhuriyeti'ni Laisizm ilkeleri doğrultusunda bir temele oturtanlara,en çok inançlıların saygı göstermesi gerekir.Herkesin inancını kendi ilkeleri doğrultusunda yaşayabildiği bir sistem düşünmeyi yitirmemiş her birey için büyük bir kazanımdır.









Sorgulamasız biat kültürünün toplumumuzda en çok görüldüğü yerler

-SİYASAL İSLAMCI CEMAATLER

-RADİKAL İSLAMCI TARİKAT VE YAPILAR

-SİYASİ PARTİLER



Elbette sorgusuz biat kültürü Maalesef daha bir çok alana yayılmış beynin içindeki bir ur gibi birçok insanımızın zihnine yerleştirmiştir ancak bu 3 temel yapı en önde gelen sorunları barındırdığı için bu yazıda onları ele almak istedik.




SİYASAL İSLAMCI CEMAATLER

Kuruluş temellerinde genellikle Türkiye Cumhuriyeti demokratik sisteminin ülkedeki tüm problemlerin temel sorunu olduğu söylevi hakimdir.Eleştirdikleri demokratik sistemde bir parti kurarak ya da bir ya da birkaç partinin vücuduna girerek orada gelişir ve varolurlar.

Bu siyasal müdaheleyi,varoluş çelişkisi nedenlerini mecburiyet olarak açıklarlar.

Sorgusuz biat kültürünü sivil toplum kuruluşlarından,sızdıkları devlet dairelerine kadar her yerde sürdürebilirler.Başlarında bulunan tarikat liderleri sahabelerin yaşadığı dönemdeki gibi giyinmek zorunda değildir.Yalnız iç toplantlarında,sohbetlerinde sünnettir savıyla eski döneme ait giyim ritüeli uyguladıkları sıklıkla görülen bir durumdur.Aslında giyim tarzlarını bir mesaj olarak göstermeye meyilleri vardır.Ancak omurgasız oldukları için sevmeseler,tasvip etmeseler dahi dışarı karşı poz vermek uğruna her şekilde girmeye müsaittirler.

Liderleri yine kendileri tarafından ''Allah Dostu'' olarak tanımlanır.Bu tanım zihnindeki din kavramını tarikat tarafından yönlendirmeye bırakmış kimseler için adeta sihirli bir anahtar vazifesi görür.Okuma ve araştırma oranı normal standartların gerisinde olan halkımızın içinde bulunan siyasal islam müritleri,başlarındaki şeyhin ağzı kalabalık sözleri,kaynağı belirsiz ve çoğu sonradan uydurulmuş kendinden önceki sözde ''Allah Dostları''nın sözleriyle anestezi işleminden geçirilirler.

Sistemi çeşitli isim ve sıfatlarla nitelendirdikleri şeyhleri yönetir bazı durumlarda şeyh sağlık yönünden,ilerlemiş yaş yönünden yönetemeyecek pozisyondaysa şeyhin sağ kolu ya da yakınları tarafından bu görev yürütülür ancak şeyhin bir sembol olarak tutulması geleneği asla bozulmaz.
Netice itibarı ile ''sorgulamasız biat''çeşitli yöntemlerle devrede kalmaktadır.

Eğer yaygın bir siyasal islamcı yapıysa diğer şehir ve ülkelerde şeyhin temsilcileri yer alır.Bir alt grupta ise yöneticiler,yönlendiriciler bulunmaktadır.Bunlar üst kesimden gelen bilgileri yayma,toplantı düzenleme gibi organizasyonlarda yer alır Cemaate bağlı olan maddi kaynakların gerektiği takdirde üst kademeye iletilmesi ya da yatırımlar yapılmasıyla ilgilenirler.Siyasal İslamcıların hemen hemen her iş koluyla ilgilendikleri gözlemlenmiştir.Bir alt katmanda gazeteciler,iş adamları,sanatçılar,sporcular gibi vitrin tabir edebileceğimiz güruh yer alır.Propoganda ve maddi gelirlerin bir kısmı bu katmandan sağlanır.Bu güruhun bir alt katmanında ise hoca ya da cemaatin yapısına göre başka bir isimle adlandırılan yapı yer alır.Bunlar cemaatin halk arasındaki propaganda,üye kazandırma faaliyetlerinin yürütürler.Sohbet faaliyetleri,burs ve yardımlar için aracılık yapma,evliliklere vesile olma gibi sosyal hayat konularında aktiftirler.
Burada bir parantez açmak gerekirse bazı siyasal islamcı cemaatlerde evlilik öncesi şeyhe sormak ve onun onayını almak gibi bir gelenek vardır.Bu ritüel daha çok radikal islamcı gruplarda gözükmekle beraber bazı siyasal islamcı cemaatlerde de gözükmektedir.


Siyasal islamcı taban en kalabalık tabakayı oluşturur.Üst tabakaların da etkisiyle ''sorgulamasız biat''kültürünün had safhada yaşandığı alandır.Tv,gazete,cemaat üçlemesiyle gerek zihinsel gerekse fiziksel olarak çıkmaları çok zor olan yapıya gömülmüşlerdir.Gerekirse ailelerini kötü koşullarda yaşatmak pahasına cemaatlerine neleri var neleri yok vermekten çekinmezler.Bu onlar için kendilerinin farkında olmadıkları bir arınma ritüelidir.

Politikacı,siyasi,yüksek öğretim alanındaki eğitimciler bu saydığımız tabakaların en üst katmanından en alt katmanına hükmettikleri güce ve yapıyla ilişkilerine bağlı olarak bulunabilirler.Eğitim düzeyleri,toplumdaki duruşları ne olursa olsun cemaate bağlılık en önde gelen yaşamsal gerçeklikleridir.

Tüm bu tabakalar İslam dinine inandıklarını zannederler ancak verilen öğretilerle herkesin tamamen günahkar olduğu ve bu günahın bedelini ödemek zorunda oldukları varsayılan bir inancın yaşayanları gibi sürekli bir korunma ve sığınma arzusu içindedirler.

Demokratik toplumların onların inançlarını özgürce yaşayabilecekleri bir yapı olduğunun farkında değildirler çünkü inançları deforme olmuş özünden sapmış bir haldedir ve ''sorgulamasız biat'' kültürünün köleleridirler.


RADİKAL İSLAMCI TARİKAT VE YAPILAR

Kendilerini topluluk nazariyetinde en çok belli eden tarafları giyim tarzları,saç ve sakal biçimleridir.
Peygamber sünneti olarak nitelendirdikleri şalvar,cübbe,sarık gibi kıyafetler ve sakal sıklıkla görülen giyim-kuşam adetleridir.Kadınlar burka veya çarşaf giyerler.

Çıkarları için sünnet dışına çıkarak lüks arabalarla seyahat edebilir,lüks evlerde kalabilir,pahalı kıyafetler giyebilir buna kaynağı belirsiz yüzlerce yıl önce yaşamış sözde ''Allah Dostları'' kesiminden referanslar verip belli konularda ''mecburen'' çağa ayak uydurmak gerektiğinden bahsederler.

Genellikle standart tarzlarının dışına çıkmazlar,ancak tarikatin emrettiği görev,meslek vs. için gerekiyorsa kıyafetlerinde değişiklik gözlemlenebilir.

Hemen hemen tüm radikal gruplarda millet,milliyet kavramı yoktur.İslam dinine inananların ancak '''Ümmet'' olabileceğini savunurlar.

Ancak ellerine fırsat geçtiği anda ''Ümmet'' içerisinde kendilerinden farklı düşünenleri yok etmekten çekinmezler.


Temel olarak ''yok etmek'' üzerine dayalı bir inanç sistemine sahiptirler.
''Sorgusuz biat'' kültürlerinin en önemli alt yapısını doğru bulmadıkları bir şeyleri yok etmek kültürü oluşturur.


Benzerleri dışında olanları,doğrularına ters düşen hareketlerde bulunanların yaşamasını tasvip etmezler.

Büyük bir kısmının Radikal İslamcı Teröre ya desteği vardır ya da doğrudan Radikal İslamcı Terörün kaynağını oluştururlar.

Kuran-ı Kerim'i okuduklarını iddia etseler de tefsirleri çıkarlarına göre değiştirebilir bunun yanı sıra yüzlerce yıl önce yaşamış insanların söyledikleri zihinlerinde Kuran-ı Kerim'den önce gelir ancak bunu asla dile getirmezler.

Demokrasi,evrensel ahlak,Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki fikirleri sığ ve yetersizdir ancak bu sığ ve yetersizliklerini süslü kelimelerle büyük bir bilge tavrıyla pazarlar.

Yalan söylemekten çekinmezler.Kimi gruplar liderlerini çok yüce makamlarda görür.

Liderlerini halife veya mehdi olarak adlandırmaktan çekinmezler.

Siyasetle ilgileri yokmuş gibi davransalar dahi hükümetlerden muhakkak belirli pozisyonlar elde etmenin derdindedirler.

Modern dünyanın ve gerçek inancın düşmanlarıdırlar.

Türkiye Cumhuriyeti'nin asalaklarıdırlar.


SİYASİ PARTİLER

Çok Partili Demokrasilerin en önemli birimi olan siyasi partiler çoğunlukla fanatizmle iç içe geçen
sistemler olarak algılanmışlardır.



Bir siyasi partiyi desteklemenin temel unsurları arasında yer alması gereken

-Parti kuruluş amaç ve ilkelerine haiz olmak

-Partinin geçmişten günümüze yaptığı faaliyetlerin bilinmesi

-Güncel siyasette partinin yeri ve konumu

-Güncel siyasete ve geleceğe dair partinin projeleri,planları,hedefleri

-Parti açıklamalarıyla yaptıkları arasındaki tutarlılık ve çelişkiler

şeklinde çoğaltabileceğimiz bilinmesi gereken gereklilikleri yerine getiren elbette bir çok vatandaşımız vardır.

Ancak kalabalıklara baktığımız zaman ''sorgulamasız biat''ın devreye girdiğini

aile içi nesilden nesile aktarım,yüksek perdeden vaatlerin etkisi altında kalmak,inançsal zaaflar vesilesiyle sorgulama ve düşünme gerçekliğinin bir kenara bırakılıp mankurtlaşmanın başladığını görürürüz.

Bu evreden sonra tek bir siyasi parti ve tek bir siyasal lider vardır ve bu akıl ile alınmış bir karar değildir.

Yazımızın odak noktası olan ''sorgulamasız biat'' kavramının tüm konu başlıklarında ortak noktası akıl ile alınmayan kararlar olduklarıdır.

Aksi takdirde elbette bir insanın ömrünü ve hayatını bir ideoloji ışığında,inandığı liderin izinde yaşaması en normal ve saygı duyulan dik duruşlardan biridir.


Ancak aklın çıkarıldığı,muhakeme yeteneğinin çıkarıldığı ve ''sorgusuz biat kültürü''nün devreye girdiği her durum kişiyi ve toplumu çürümeye iter.

Bir süre sonra inandığınız liderin ne yaptığı,ne konuştuğu,inandığınız ilkeleri nereye götürdüğü önemsizdir.

Öfkeyle sürekli onu savunmak zorunda kalırsınız,yaptığı hatalar,işlediği kabahatler arttıkça sizin onu savunma refleksiniz artar daha büyük bir öfke ve hırsla onu savunursunuz.

Artık benliğiniz,karakteriniz yok olmuş yığının bir parçası haline gelmişsinizdir.

Demokrasinin en zarar gördüğü alanlardan biri de bu bakış açısının geliştiği siyasi partilerdir.

Siyasal partilerin ''sorgulamasız biat'' kültüründen arındırılması demokrasinin gerekliliklerindendir.


Sorgusuz biatın toplumumuzdan silinerek insanların hür iradeleriyle inançlarını yaşadıkları gün din kavramı da hakkıyla yaşanabilecek,demokrasi ve birey olma kavramları da amacına ulaşmış hale gelecektir.

İnsan en çok düşünceleriyle insandır.

Saygılarımızla



www.mhpyianlamak.blogspot.com

17 Ağustos 2016 Çarşamba

15 TEMMUZ SONRASI MİLLİYETÇİLİK OPERASYONLARI



Ülkemizde gerçekleşen Yobaz Fethullah Terör Şebekesi'nin yapmaya çalıştığı darbe girişimine karşı duruş aşamasında,saldırının engellenmesinin sonrasında uzun zamandır siyasilerin ve siyasilerin yönlendirmesiyle halkın önemli bir bölümünün kenara kaldırdığı ''milliyetçilik'' gerçeğinin primitif bir örneğini izledik.

Elbette insanların ne sebeple olursa olsun bayrağımızı taşıması tüm milliyetçileri mutlu eder.
Bunun yanı sıra halkın ortak bir refleksle Yobaz Fethullah Terör Şebekesi'nin karşısına bayraklarla çıkması da güzel bir tavırdır.

Ancak bu olumlu tavır mevcut hükümet ve Cumhurbaşkanının yıllara yayılan milliyetçilik karşıtlığını elbette bizlere unutturmayacak.

Sırf ülkücü olduğu için devlette ve özel sektörde fişlenenleri,görevlerinden alınanları,

Milliyetçiliği ayaklar altına alacağını iddia eden,Ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan insanlarla dolaşıyorum açıklamalarında bulunan Cumhurbaşkanını,

Türk'üm demekten utanan ve bunu sıkça ifade eden iktidar kalemlerini,

''Türk'' olmanın,bunu ifade etmenin,töre ve anlayışının ötekileştirilerek itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı yoğun bir medya ve iktidar baskısını unutmadık.

Habur'da yankılanan akortsuz sesler hala kulaklarımızda!




Sahi Onur abidesi Yarbay ALİ TATAR'ı hatırlıyor musunuz?Ha o Yobaz Fethullah Terör Şebekesi yüzünden intihar etmişti onu saymayalım öyle mi?


Bu şebekeyi destekleyen,göz yumanlar ne olacak peki?


Elbette ona da cevabınız var biliyoruz!

''Devlete sızmaya başlamaları AKP iktidarından önceye dayanıyor...''


Şebekenin devlete sızması AKP iktidarından önceye dayanıyor tamam ancak; şebekeyle mücadele edenlerin görevden alınması,şebekenin devlet tarafından en üst düzeyde koruyup kollanması,şebekenin bu ülkenin onurundan intihar eden asil bir yarbayına mermiye kafa attı demesi tam da AKP iktidarı dönemine denk geliyor!

Yobaz Fethullahçı Terör Şebekesi'nin kalkışmasının bastırılmasının ardından nöbetlerle başlayan,tüm parti liderlerinin katılımıyla devam eden ve barolar birliği başkanıyla dertleşmeyle güncelliğini sürdüren ''birlik,beraberlik'' mesajlarının Cumhurbaşkanına biat ekseninde ilerlediği çok üzerinde durulmayan bir husus.


Ebu Said-i Ebu’l-Hayr' ait ''GEL NE OLURSAN OL YİNE GEL!'' sözü

Cumhurbaşkanı'na biat et ve ne olursan ol gele dönüşmüş durumda.

Gündemden düşmüş sanatçılar,gazeteciler,siyasetçiler aklınıza hangi kesim gelirse bu sözün tılsımlı etkisiyle kendilerine yer bulmaya başladılar.

Peki tüm bu süreçte bizi rahatsız eden konuların en başında gelen mesele olan Türk Milliyetçiliğinin Dizaynı kapsamında değerlendirdiğimiz ''MİLLİYETÇİLİK OPERASYONLARI'' derken neyi kastediyoruz?


Türk Milliyetçiliği en basit tanımıyla Türk Milletinin refahını,kültürel ve ekonomik düzeyde gelişmesini dünya arenasında öncü bir noktaya gelmesini hedef alan bir kültürel gerçekliktir.

Kendisine karşı zararlı fikriyat beslemeyen veya dünya üzerinde zararlı projelerde bulunmayan hiç bir ülke,yapı ve sisteme düşmanlık beslemez aksine kendi gelişim çalışmalarını sürdürürken diğer halklarla iletişim ve yardımlaşma içeren insana değer veren bir bakış açısı içerir.


Türk milliyetçiliğinin tarihteki yansımaları ''milliyetçilik'' kavramı tarih sahnesinde ön plana çıkmaya başladığı dönemden çok daha önceleri ''töre'' kavramıyla anılmış daha sonrasında günümüze kadar kendini geliştirerek dinamik bir yapıyla ilerlemiştir.

15 Temmuz sürecinden sonra yaratılmaya çalışılan ''zaten hepimiz milliyetçiyiz'' tavrı ve yaklaşımı milliyetçilik kavramının mevcut iktidarın partisel potasında eritilmeye çalışılmasından başka bir şey değildir.


Türk Milliyetçiliği kendisine bu kadar zarar vermiş bir iktidar ve yapının,sürekli kandırılmasıyla meşhur ellerine emanet edilecek bir kavram değildir!




Başka bir deyişle iyi anlamanız gereken bir şey var;

Milliyetçilik sizin zor zamanlarınızda kendi köhne ideolojilerinize eklemlendireceğiniz basit bir olgu değildir!

Türk Milliyetçileri dört bir koldan Milliyetçi gerçekliğin yarını ve gelişimi için çalışmalar yaparken elbette fikriyatımızı bir süblimleşme ile çark havuzunuza katmanıza gözlerimizi kapatacak değiliz.

Bu fikriyat çeşni fikir akımları arasında bir seçenek değil,binlerce yıllık bir kültür altyapısı ile çağın her türlü imkanını değerlendiren sistemiyle geleceğin söz söyleyenleri olmaya yönlenmiş bir ilim yoludur.


Bu fikriyatı kendi katarlarına katmak isteyen devlet erki sahipleri;

Siz bu boş hayalleri bırakın,demokrasi nöbetlerinde hanımlar evde oturacak diyen zihniyete dikkat edin de yine kandırıldık açıklamaları duymayalım!







12 Ağustos 2016 Cuma

YİĞİT TÜRK KADINI MERAL AKŞENER HAKKINDA



2014 Aralık Ayından beri mhpyianlamak.blogspot.com sitesi faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yazılarımız Twitter'da ve blog adresimizde paylaşılmakta kimi zaman Facebook'ta kimi zaman ise takipçilerimizin teveccühü ile onların sosyal medya hesaplarında paylaşılmaktadır.


İlk günden bugüne herkesin bildiği üzere Milliyetçi Hareket Partisi ile gönül bağımız haricinde resmi hiçbir bağımız bulunmamaktadır.

İlk yazımız dahil her yazımızda amacımız MHP ve Milliyetçi,Vatansever duruşun herkes tarafından algılanması her eğitim seviyesindeki ya da her siyasi anlayıştaki vatandaşlarımızın Milliyetçi Hareket duruşunu anlaması,tanımaya çalışmasıdır..


Blog maceramız devam ederken ve bu macerada siyasi arenayı gözlemlerken olumlu girişimlerini her zaman en yüksek perdeden savunduğumuz ancak olumsuz olarak nitelendirdiğimiz hamlelerini de yine uygun bir dille belirttiğimiz Dr.Devlet Bahçeli'nin artık devir teslime gitmesi gerektiği fikri zaruri hale gelmiş yazılarımızda bu konuda fikir beyan edip görüşler paylaşılmıştır.

Bu görüş paylaşımında mevcut Genel Başkan Dr.Devlet Bahçeli hep en uygun dille ve üslupla anılmış artık bir kongre ile devir teslim yapması gerektiği konusunda analizlerimiz sizlere sunulmuştur.

Dr.Devlet Bahçeli'nin son dönemde pozitif ve efektif bulmadığımız yönetim anlayışından sonra Türk Milliyetçilerini şaha kaldıracak ismin yıllardır siyasi hayatını ve sosyal yaşantısını büyük bir beğeni ile izlediğimiz Sayın Meral Akşener olduğuna inandığımızdan ötürü onun Genel Başkan olması yönünde tweet ve yazılarımız yayınlanmıştır.

Biz bu prensiple inandığımız yolda yürürken...

Meral Akşener hakkında büyük bir karalama kampanyası başlatılmış,Meral Akşener'in isminin geçtiği her yer artniyetlilerin durağı haline gelmiştir.

Çıktıkları yolda kararla ilerleyen fikirdaşlarımız her ortam ve şartta Meral Akşener'in inançlı duruşunu anlatırken karalama kampanyaları dozunu arttırmaya devam etmiştir.

Önce DYP'de görev aldığı için fikriyatı sorgulanmaya çalışılmış,sonra Fethullahçı olduğu safsatası yayılmaya çalışılmış,sonra sol örgütlere yakınlığı iddia edilmiş,sonra Hillary Clinton temsilcisi en son da FETÖCÜ ilan edilmiştir!

Aslında herkes her şeyi biliyor ve bilerek bu davanın Can Ablasını suçluyor,ancak biz madem A'dan Z'ye herkese hitap edeceğiz diyerek yola çıktık iyi niyetli olup sadece olanlara inananlara,inandırılanlara tek tek açıklayalım.

1-Meral Akşener-Doğru Yol Partisi döneminde İç İşleri bakanlığı yapmıştır.Ülkemizin özellikle hain PKK terörü ile ilintili olmak üzere kritik bir dönemden geçtiği o yıllarda önce ülkem düsturuyla ve BAŞBUĞ'un bilgisi dahilinde cesur ve atılgan bir görev üstlenmiştir.Başbuğ'un bilgisi dahilindeki kısım için aşağıdaki haberi inceleyebilirsiniz http://www.gazete2023.com/guncel/basbug-turkes-ile-meral-aksener-arasindaki-tarihi-diyalog-h45910.html

Bunun yanı sıra o dönem DYP'de vatan meselesi diyerek görev almış ÜLKÜCÜLERİ araştırırsanız
bu konuya çok daha iyi vakıf olacaksınız.Mesele siyasi değil vatan meselesi olduğundan böyle bir siyasi girişimde görev almış bunun nedenlerini de daima ifade etmiştir.



2-Meral Akşener hayatının hiç bir döneminde ''Fethullahçı'' denilen daha sonraları bir şebeke olarak karşımıza çıkan görüşten olmamıştır.Gerek aile yapısı,gerekse bireysel görüşleri gereği bu grubun bir parçası asla olmamış her zaman kendi eksenin ülkücü,milliyetçi görüşleri ile varolmuştur.Ailesi, tanınmış ve sevilen ülkücü ağabeyi,saygıdeğer eşi,oğlu,gelini ve ailesinin en küçük ferdi torunu ile tüm siyasi ve sosyal yaşantısı bu yazıyı okuyan bireylerin ya da tüm Türk ailelerinin nasılsa o düzlem ve inançla devam eden güzel,mutlu bir ailenin mensubu olmuş,bu güzel portreyi samimiyet ve doğallıkla herkesle paylaşmakta elbette bir beis görmemiştir.


3-Bu başlı başına komediden öteye geçemeyecek bir iddiadır.Meral Akşener'in ağabeyi Nihat Güler yıllarca ülkücü camia içinde önemli hizmetler vermiş bir neferdir ve Meral Akşener onun tedrisatından geçerek bugünlere gelen yiğit bir Ülkücü Türk Kadınıdır.

4-Meral Akşener Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile
TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul Milletvekili olarak tüm parti temsilcilerinin görüştüğü gibi bir görüşme yaşamıştır.Bunu her kaynaktan doğrulayabilirsiniz.Oysa fotoğraflar medyaya olduğundan farklı bir görselmiş gibi ''özellikle'' yansıtılmıştır.


5-Meral Akşener henüz ne MHP Genel Başkanı ne de başka bir görev sahibi olmamasına rağmen sadece gönüllerin lider ablası olarak FETÖ VE PKK'ya yardım ve yataklık yapanları yargılayacağız demiş tüm konuşmalarıyla bu örgütün karşısında olmuştur.Her zaman din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı kategorilerde değerlendirilmesi gerektiği seküler anlayışta olan Meral Akşener her daim yobaz ve bağnazlığa karşı çıkmıştır.

İlk tüzük kurultayı tarihinden bahsettiği
15 MAYIS videoları kırpılarak sanki yobaz isyan hareketi 15 Temmuz'dan bahsettiği gibi bir hava yaratılmak istenmişrir.

Sözde milliyetçi siteler dahi bunu böyleymiş gibi yayınlamak gafletinde bulunmuşlardır.


Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e ait Yurtta Sulh Cihanda Sulh sözünü Atatürk'e saygılı tüm Türkler gibi gibi bir konuşmasında örnek vermiş Önderimize ait bu değerli sözü kullanmak isteyen yobaz terör örgütü Fethullah ile ilişkilendirilmek istenmiştir!

Bu söz Mustafa Kemal Atatürk'e aittir bu sözü yarın bir gün başka bir terörist söylese onun sözü kabul edilemeyeceğine göre Meral Akşener'i bu sözle suçlamak sadece ucuz bir iftira çalışmasından ibarettir.

-----

Yobaz Fethullahçı Çete'nin 15 Temmuz girişimine karşı olduğunu daha ilk dakikalardan itibaren belirten daha önceleri zaten bu çete ile mücadele edileceğini söyleyen Sayın Meral Akşener ömrü boyunca bu zihniyetin karşısında durmasıyla meşhur bir savaşçıdır.

Peki karşıt duruşunu ve onurlu mücadelesini ''Milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyen'' bir zihniyetle mi yürütmek zorundadır?

Yobaz Fethullahçı Çete'ye karşı olmak için AKP ile saf tutmak gibi bir zorunluluk mu vardır?

Üstelik günümüzde hala ciğerlerimiz,yiğitlerimiz şehit olurken,yobazlık illeti devletimize bu kadar bela açmışken tarikatler ve cemaatler üzerinde ciddi bir araştırma yapılıp hangilerinin ''demokrasiye uyumlu'' anlayışta hangilerinin yobaz ve ''demokrasinin'' geleceği için tehlikeli oldukları belirtilip bir ''YOBAZLARI DEVLET GÖREVLERİNDEN UZAKLAŞTIRMA OPERASYONU'' yapılmamışken
(elbette çoğu güçlenmekte olan bu cemaatlere operasyon bir rüya halindedir şu an)

Işid tehlikesi hala içimizde ve burnumuzun dibindeyken

İnsanların ekonomik durumları ve işleri sıkıntılı bir belirsizlik içindeyken bizim zihniyetimizde olanların halkımızla,milletimizle bir olmak yobaz,gerici çetelere,bölücü yapılanmalara karşı durmaktan başka bir pozisyon almamız mümkün müdür?

Bu karşıtlığı sürdürürken mevcut iktidar anlayışıyla saf tutmak gibi bir mecburiyet algısı yaratmak nasıl bir kirli zihnin ürünüdür!

Bu durum içerisindeyken mevcut iktidar partisinin ve Cumhurbaşkanı'nın taraftarlığı haline gelinecek bir pozisyona girmek kadar acziyet içeren bir başka durum var mıdır?


Bizim Sayın Meral Akşener'e giderek güçlenen ve sağlamlaşan bir inançla destek olmaya çalışmak istemimizin sebebini hiç düşündünüz mü?

Göçmen olan,göçmen bir TÜRK olmanın zorluklarını ailesinden dinleyerek büyüyen vatana aşık olmuş bir Türk kızının bu ülkenin kaotik yıllarından sıyrılıp iftiralara,saldırılara,tehditlere boyun eğmeden gelmesi,üstelik her dönem devrin güçlü ve zaliminin karşısında dimdik durması bizler için ne kadar kıymetlidir hiç hesaba kattınız mı?

Üniversite'de Ülkücü kardeşlerimiz tehdit edilince gidip nöbet tutan bu yiğit kadının sadece orada bulunmasının manasını bile hiç düşündünüz mü?

Bu ülkede İç İşleri bakanlığı yapmış yani kolluk kuvvetlerinin tepedeki makamın bulunmuş bir insanın karşısında barikatlar ve kolluk kuvvetleri diktiğinizde ona sevgimizin katmerleneceğini hesaba katmadınız mı?

Yanına çok iyi eğitim almış,iyi eğitim alamayanı kendini çok iyi eğitmiş her kesimden genç,yaşlı,kadın,erkek bir mertlik ordusu toplamış Meral Akşener'in bu güzel insanlarla ülkeyi nereye götürmek istediğini gerçekten göremeyecek kadar mı ruhsuzlaştınız?

Her kesimden altı boş ve hakarete varan sözler edilmesine,yıllarca Fethullah Terör Şebekesi'nin tetikçiliğini yapmış saçı ak ruhu kara namussuzların alçak iftiralarına karşı sözlerinin adabını bozmadan bir kılıç gibi keskin ve kararlı duran bu yiğit TÜRK KIZINI neden desteklediğimizi gerçekten göremiyor musunuz?

Umuyoruz bir gün siz de gerçeği paylaşmaya bir adım atarsınız.

Bizler kararlılıkla Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Kıymetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in izinden geleceğe yürüyüoruz...

Saygılarımızla


www.mhpyianlamak.blogspot.com







16 Haziran 2016 Perşembe

KAOS İÇİNDE BİR ÜLKE VE BİR ADAMA TAPINMAK




Kaos kelimesinin dilimize nasıl geçtiğini araştırınca Fransızca ''chaos'' kelimesiyle karşılaşıyoruz.

Kaos mana olarak ise ''mutlak düzensizlik hali'' olarak tanımlanıyor.Kelimenin kökenini araştırmaya devam edersek daha gelişmiş sonuçlar da elde edebiliyoruz.Ancak yazımız için bu kısmı yeterli,
''mutlak düzensizlik hali''.

Son dönemki hal-i pür melalimizi kaostan daha iyi tanımlayabilecek bir sözcük bulamayız.(Elbette argoya başvurmadığımız takdirde)
Ancak kaos kavramını ülkemiz için yorumlarsak ne kadar büyük bir kaos içinde olursak olalım yüklü miktarda sakinleştirici kullanmış bir insanın haliyle olanları umursamamazlıktan geliyoruz.

Umursamamak kelimesi belki burada tam manasını karşılamıyor olabilir,kast ettiğimiz umursamamazlık olanlara karşı minimum ölçüde ve gereksiz bir kabullenişle tepki verme hali.

İsterseniz konunun daha iyi anlaşılması için örneklerle somutlaştırma yöntemine gidelim.

Örnekleri verirken hem yazıyı uzatmamak hem de sadece kısıtlı bir zaman diliminin ciddiyetini anlatmak adına sadece 2016'nın ilk altı ayından çok kısa başlıklarla bahsedelim.





ŞEHİRLERDE GERÇEKLEŞEN BOMBALI EYLEMLER

-12 OCAK 2016 IŞİD'İN SULTANAHMET CANLI BOMBA SALDIRISI

Saldırgan dahil 13 kişi hayatını kaybetti 14 kişi yaralandı.

-17 ŞUBAT 2016 TAK ANKARA SALDIRISI

Bombalı saldırıda 29 kişi ölmüş 61 kişi yaralanmıştır.

-13 MART 2016 TAK ANKARA SALDIRISI

2 si saldırgan olmak üzere 38 kişi hayatını kaybetti,19'u ağır 125 kişi yaralandı.

-19 MART 2016 IŞİD İSTANBUL SALDIRISI

1 i saldırgan olmak üzere 5 kişi hayatını kaybetti 36 kişi yaralandı.

28 NİSAN 2016 TAK BURSA SALDIRISI

Saldırgan öldü 13 kişi yaralandı.

1 MAYIS 2016 GAZİANTEP IŞİD SALDIRISI

1 i saldırgan olmak üzere 4 kişi hayatını kaybetti.

23 kişi yaralandı.

7 HAZİRAN 2016 İSTANBUL VEZNECİLER SALDIRISI

11 kişi hayatını kaybetti.

36 kişi yaralandı.


(Net sayıları vermek istediğimizden dolayı kaybettiklerimiz arasında sivil,asker,polis ayrımı yapmadığımız gibi bu işe sebep olan maşa saldırganları da rakamsal olarak belirttik)


Terörle mücadele sürerken verdiğimiz şehit sayısı hakkında 2016 için tam olarak bir bilgi paylaşılmamakta.

Ancak 7 Haziran 2015'ten günümüze verdiğimiz şehit sayımızın 532 olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmekte.

Bunun dışında başta Kilis'i hedefleyen füzeler olmak üzere sayısız saldırı ve terör girişiminden bahsedebiliriz ancak tek bahis noktamız bu saldırılar değil.

Tüm kayıplarımızı rahmetle ve bu saldırıyı gerçekleştiren kişi ve yapıları nefret ve öfkeyle anarken bu yazının girişinde bahsettiğimiz kaos hali sadece terör kayıplarımızdan ötürü mü ortaya çıkıyor?

Bu sorunun cevabı elbette hayır terör hainliği içimize bir yılan gibi işleyip kayıplar verdirirken bir yandan olan olaylar bizi tam manasıyla şuursuz bir kaosun içine sürüklüyor.

Hükümete yakınlığıyla bilinen ENSAR VAKFI'nda yaşanan iğrenç tecavüz olayı bunu aklamaya,mümkün olduğunca normalleştirmeye,içerisinde çocuklar bulunan bir vakfın tüm sorumluluğu vakıftayken suçu bireyselleştirmeye çalışan hükümet yandaşları,gazeteciler,siyasetçiler...
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ''Bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz'' diyerek saçmalarken 2.ENSAR VAKFI olayının gerçekleşmesi de 2016'nın büyük rezillikleri arasında yerini aldı.

Ülkemize kabul edilirken özel yaşam alanlarına kontrollü bir şekilde alınmayan Suriye'li sığınmacılar ile ilgili gelişen ve şimdilik sadece çok az bir kısmını haber olarak izlediğimiz bu kontrolsüz politika devam ederse muhtemelen karşımıza daha kapsamlı ve karanlık olaylarla çıkacak olan kontrolsüz sığınmacı politikasının karşımıza çıkardığı sonuçlar da bir mıh gibi 2016'ya çakıldı.

Hükümet üyeleri,bürokratlar ve yandaşların bu karanlık yıla bir sülük gibi yapışan kendini bilmez ve saçma yüzlerce açıklamalarını ve sözlerini örneklendirmek gerekirse;


-TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın ''Laiklik anayasa'da olmamalı çıkışı''

-Kilis Valisi Süleyman Tapsız'ın ''Superman değilim Füzeleri Havada Yakalayamam'',''Füzeler tabi ki düşecek yer çekimi var'' gibi halkla dalga geçer nitelikte açıklamaları





-Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun ''Nasa da kim ya biz onlardan iyiyiz'' açıklaması

-Eskinin ulaştırma,şimdinin ise Başbakanı Binali Yıldırım'ın ''Bugün Amerika’da bile hızlı tren yok. İngiltere'de yok ama Türkiye’de hızlı tren hayali hükümetimiz döneminde gerçeğe dönüştü.” sözleri bu sene edilen garip gureba sözler arasında yerini aldı.



Başta belirttiğimiz üzere bu sözler yüzlerce ve sizi daha fazla sıkmadan yazımızın 2.bölümüne geçelim ancak 2.bölüme geçmeden bir önemli sözü daha belirtmezsek olmaz;

''NAMAZ KILMAYAN HAYVANDIR''

TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON KURUMU RAMAZAN SEVİNCİ PROGRAMI'NDA

PROFESÖR MUSTAFA AŞKAR tarafından dile getirilmiştir.





Yazımızın ilk bölümünde neden aslında farkında olmadığımız bir kaos içerisinde olduğumuzu ülkemizde yaşanan son olaylarla kısaca anlatmaya çalıştık.Aslına bakarsanız ülkede yaşanan tecavüzler,tacizler,aile içi şiddet
ve tüm diğer şiddet olayları da bu kaosu tarif eden başka bir bölüm ancak yazının 2.bölümüne geçmek adına bu yazıda onlara ayrıntılı olarak değinmiyoruz.


Tüm bu kaos ortamında halk maddi,manevi bilinmezlik içerisindeyken tüm gücün ve yetkilerin kendi makamında olduğunu düşünen,düşünmekle kalmayıp bunu bir çok konuşmasında ifade eden ve halkımızın önemli bir kısmının varolan tüm değerlerinin önüne koyduğu,yüce bir zat olarak nitelendirdikleri bir isim var:

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN



İsterseniz bu altı ay boyunca bu kadar kaos,ölüm,yaralanmalar,karışıklıklar içerisinde kendisi ne gibi açıklamalar yapmış hangi konulara bahsetmezse kesinlikle olmazmış gibi vurgulu ifadelere başvurmuş kısaca göz atalım;

''Tek parti döneminde aileler sağlığa faydalı diyerek ilkokul çocuklarına birayı sevdirmeye çalışmıştır. Bunlar bu ülkede yaşandı. Tarih kitaplarında Atatürk Orman Çiftliği’nde ellerine bira şişeleri tutuşturulmuş çocuklar görürsünüz''

(Yeşilay Zümrüanka Ödül Töreni 4 Mart 2016)


''Tayyip Erdoğan gitsin demek, Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın demektir. ''

(22'nci Muhtarlar Toplantısı 16 Mart 2016)

''Açık konuşuyorum. Osmanlı’nın son dönemlerinde ülkenin en önemli bilim ve irfam kaynakları olan medreselerin yozlaşması büyük sıkıntıya yola açmıştır. Cumhuriyet'le birlikte bunların kaldırılması büyük bir kayba ve boşluğa sebep olmuştur. İmam hatipler, ilahiyat fakülteleri çok önemli yer alıyorlar. Bu kurumların medrese geleneğinin bilgi birikime henüz ulaşamadı.''

(Önder İmam Hatip Gençlik Buluşması 28 Nisan 2016)



''Anadolu'da bir söz vardı. O da şu, 'Su akar Türk bakar' diyorlardı. Çünkü ne baraj ne gölet böyle bir şey yok. Biz geldikten sonra bunu tersine çevirdik 'Su akar Türk yapar' dedik ve barajlarımızı, göletlerimizi çoğalttık.''
(İslam İşbirliği Teşkilatı 3.Sudan Sorumlu Bakanlar Toplantısı 17.05.2016)


''Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Rabbim, peygamberimiz ne diyorsa onu yapacağız. Bir önceki görev annelerindir.En yakınımızdan başlayarak halka halka bu bilinci geliştirmeliyiz.''


(TÜRGEV 20.Kuruluş Yıl Dönümü ve Olağan Genel Kurulu. 30.05.2016)




''Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eksiktir, yarımdır. Anneliği reddetmek insanın yarısından vazgeçmektir. Daha geniş tutuyorum. İnsanlıktan vazgeçmektir.Anne olmazsa insanlık olur mu? Anne varsa insanlık var. Bunun için her fırsatta en az 3 çocuk tavsiyesi yapıyorum. Bunu ben yapmıyorum. Rabb’im emrediyor, Peygamberimiz söylüyor.''


(Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Yeni Hizmet Binası Açılış Töreni 05.06.2016)


Kendi bulunduğu makamı yeterli görmeyerek başkanlık sistemine geçilmesi için mücadele eden bir ülkenin Cumhurbaşkanı'nın ülke maddi ve manevi bir erozyon içerisindeyken yaptığı açıklamaların küçük bir bölümünü sizinle paylaştık.


Üstelik ülkede gerçekleşen terörde en büyük payı çözüm süreci denilen kontrolsüz bir süreç başlatarak örgütlerin güç kazanmasına fırsat bırakan


Bizlerin yıllardır büyük bir düşman olarak kabul ettiği kendisinin ise her fırsatta açık bir şekilde övdüğü ve onore ettiği Fethullah Gülen'i birdenbire en büyük düşman ilan edip bir sürü vatandaşı Gülenci olmakla suçlayan


Yüzde elliyi evde zor tutuyoruz diyerek halkı kutuplaştıran


Ailesinin ve çevresindekilerin kaynağı bilinmez ve ölçülmez bir zenginiğe sahip olduğu
bir Cumhurbaşkanı...


Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden bu yana başarılı ya da başarılı olmayan iktidarlar,liderler,siyasetçiler görmüştür.


Ancak bu kadar karanlık bir liderin ve onun etrafındaki karanlık insanların bunca yıl hüküm sürdüğü ve bu lidere halkın bir bölümünün tapınmak derecesinde bağlı olduğu bir dönemi asla görmemiştir.


Karanlığın yarattığı illüzyon insanları görmeyen,duymayan,anlamayan sadece inandırıldığı bir yalanın peşinde koşan insanlar haline getirmiştir.


Güne bu karanlığın gazeteleriyle başlayan,gün içerisinde kendi gibi karanlığa esir olmuş insanlarla karanlığı överek devam eden akşam eve döndüğünde yine karanlığın televizyonlarını izleyerek kendi kendinin etrafına ziftten bir duvar ören bir robot haline gelmiştir.


O insan gönüllü köleliğine devam ederken ülkemiz içerisinde hukuk güvenilmez bir hal halini almış,insanlar kendi devletinin görevlilerine güvenemez hale gelmiş,baskıcı ve bağnaz bir ahlak anlayışıyla öz değerlerine aykırı sapkın bir zihniyet çoğalmış,ötekiler çoğalmış herkes birbirinden nefret edecek duruma gelmiştir.


Oysa ''o'' hala liderlerinin ve onun davasının kutsaliyetinden,onunla doğan yeni ve güzel bir nesilden gururla bahsetmektedir.


Oysa bahsedilen dava karanlığın hükmünün yayılmasından başka bir şey değildir...


Bu kaos ancak bir kabusun kaosu olabilir.


Bizler halkın bir bölümünün,bir tabakanın,bir grubun değil bu ülkenin tamamının vatanseverleriyiz ve halkımın bu robotlaşmış bu mankurtlaşmış durumunu yok etmek bizlerin,tüm vatanseverlerin vazifesidir.


Nefretin had safhada olduğu bugünler MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün zihin yapısı ve prensipleri ile gerekirse tek tek insanlara gerçeği anlatarak yazılarımızla,konuşmalarımızla elimizden ne geliyorsa onu yaparak bu karanlık bu habis dönemi halkımızın zihninden söküp atmak zorundayız.


Bu karanlıklaştırılmış ve kapana hapsedilmiş zihinleri aydınlığa kavuşturmak her vatanseverin tartışmasız görevidir.


Aksi takdirde kaos sözcüğü bile olacakların yanında sadece küçük bir tanımlamadan ibaret olacaktır.








Saygılarımızla


www.mhpyianlamak.blogspot.com